Bu, bazı ülkelerde bir hediye ve diğerlerinde rüşvet denilen şeydir.
- This is what is called a 'present' in some countries and 'bribery' in others.
Kuzey kutbu kırlangıcı denilen bir kuş duydun mu?
- Have you heard of a bird called the Arctic Tern?
Hiç kimse aptal diye çağırılmaktan hoşlanmaz.
- No one likes to be called stupid.
Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
- You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
Dört Galile uyduları Io, Europa, Ganymede ve Callisto olarak adlandırılmıştır.
- The four Galilean moons are called: Io, Europa, Ganymede and Callisto.
Sami, Leyla adındaki bir esmere aşık oldu.
- Sami fell in love with a brunette called Layla.
Tom, Mary'ye Jackson adındaki bir psikoloğu ziyaret etmesini söyledi.
- Tom told Mary to visit a psychologist called Dr. Jackson.
İstasyona vardığında, o bir taksi çağırdı.
- On his arrival at the station, he called a taxi.
Başkan, askeri güçleri çağırdı.
- The President called out the troops.
O kendini Japonya'nın bir Edison'ı olarak adlandırdı.
- He called himself an Edison of Japan.
Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
- You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
Radyoda Apologize adlı bir şarkının çaldığını duydum.
- I heard a song called Apologize on the radio.
Dr. Sagan miyelodisplazi adlı ender bir kemik iliği hastalığından muzdaripti.
- Dr. Sagan suffered from a rare bone marrow disease called myelodysplasia.
Bay Ono diye birisi sizinle görüşmek için aradı.
- A Mr. Ono called to see you.
Siz dışarıdayken Bay West diye biri aradı.
- A Mr. West called while you were out.
Tom Mary'yi aramak için uğraşmaya devam etti, ama o hiçbir zaman telefonuna cevap vermedi.
- Tom kept trying to call Mary, but she never answered her phone.
Seni tekrar aramak zorunda kalacağım.
- I'm gonna have to call you back.
Asansörü çağırmak için tuşa bas.
- To call the elevator, push the button.
Ambulans çağırmak için telefonunu kullanmalıyım.
- I need to use your phone to call an ambulance.
Linda, babasının ani hastalığı yüzünden üniversiteden geri çağrıldı.
- Linda was called back from college by her father's sudden illness.
Bebek Tom olarak çağrılıyor.
- The baby is called Tom.
Doktoru çağırmalıyız.
- We had better call the doctor.
Size bir taksi çağırmamı ister misiniz?
- Would you like me to call you a cab?
Kimse bana böyle seslenmez.
- Nobody calls me that.
Kral, bana çocuğun olarak seslenmeyi kes. Tanrı aşkına ben otuz iki yaşındayım!
- King, stop calling me your boy. I'm thirty-two, for God's sake!
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Erkek torunum beni davet etmek için aradı.
- My grandson called to invite me over.
Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.
- Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late.
Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
Geçen Pazar onu ziyaret etmeye niyetlendim.
- I had intended to call on her last Sunday.
Her şeyden önce, Jim'i ziyaret etmek zorundayım.
- First of all, I have to call on Jim.
Düşünmek için zamanım yoktu. Kanaate dayalı karar almak zorundaydım.
- I didn't have time to think. I had to make a judgment call.
Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
- I need to make a telephone call.
Robert telefon konuşmasının ortasında kırılıp ayrıldı.
- Robert broke off in the middle of his phone call.
Tom başparmağıyla cep telefonun açtı ve bir çağrı yaptı.
- Tom flipped open his cell phone and made a call.
Bir çağrı yapmak istiyorum.
- I'd like to make a call.
Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.
- Tom makes about fifty phone calls a day.
Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
- I need to make a telephone call.
Sana arkadaşım demekten utanç duyuyorum.
- I am ashamed to call you my friend.
Sadece merhaba demek için arıyorum.
- I'm just calling to say hi.
Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
- I need to make a telephone call.
Patronum ofis telefonundan özel görüşme yaptığım için beni azarladı.
- My boss called me down for making private calls on the office phone.
Ben gitmek istemiyorum. O senin çağrın.
- I don't want to go. It's your call.
Tom Mary'nin her zaman kendisini aramasını istemiyordu.
- Tom didn't want Mary to call him all the time.
O kazançlarla ilgili vergi talep etti.
- He called for a tax on earnings.
Ben, birinin arkadan adımı seslendiğini duydum.
- I heard someone call my name from behind.
Biri benim adımı sesleniyordu.
- Someone was calling my name.
Biz, randevusuz başkalarını ziyaret etmekten kaçınmalıyız.
- We must avoid calling on others without an appointment.
Bir gün seni ziyaret etmek istiyorum.
- I would like to call on you one of these days.
Biz, randevusuz başkalarını ziyaret etmekten kaçınmalıyız.
- We must avoid calling on others without an appointment.
Nasıl olur da gece öyle geç saatte bizi ziyaret edersin?
- How come you call on us so late at night?
Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
- Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
Tom beni dün sabah saat dokuzda aradı.
- Tom called me yesterday at nine in the morning.
Ona uğramadan önce onun evde olup olmadığından emin olsan iyi olur.
- You had better make sure that he is at home, before you call on him.
Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
- Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Onu davet etmeliydin.
- You should've called her.
Bana bir taksi çağırabilir misiniz?
- Can you call me a taxi?
Bir taksi çağırdım çünkü yağmur yağıyordu.
- I called a cab, because it was raining.
Okay, we are going to call it. Thank you very much everyone, for all your efforts.
Time of death 17:15.
Mümkün olduğu kadar kısa sürede babanı aramalısın.
- You should call your father as soon as possible.
Dün gece seni aramaya çalıştım, fakat cevap vermedin.
- I tried to call you last night, but you didn't answer.
We could always call on a friend.
The captains call the coin toss.
That person is hurt, call for help!.
I can't see you. Call out to me so I can find you.
Why don't we dispense with the formalities. Please call me Al.
I received several calls today.
Why don't you call me in the morning.
I had to yield to the call of the wild.
This job calls for patience.
A very tall building is called a skyscraper.
He heard a call from the other side of the room.
That sound is the distinctive call of the cuckoo bird.
My partner called 2 spades.
He called'' twelve of the last three recessions.
That was a good call.
The so-called Ising model.
... And in 2007 we launched a product called Street View ...
... annual growth rate. The reason they called it the Industrial Revolution, ...