I must request you to obey my orders.
- Emirlerime uymanı istemeliyim.
As you requested, I have attached a recent passport-sized photograph.
- İstemiş olduğunuz gibi, yeni çekilmiş bir vesikalık fotoğrafımı ekledim.
I don't want to run into Tom.
- Tom'a rastlamak istemiyorum.
I don't want to run such a risk.
- Böyle bir riske girmek istemiyorum.
I do not want to reject this claim.
- Ben bu iddiayı reddetmek istemiyorum.
Are you sure you don't want to consider another option?
- Başka bir seçenek düşünmek istemediğinden emin misin?
If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
Tom called Mary to ask her whether she wanted him to buy some bread on his way home from work.
- Tom Mary'yi işten eve giderken onun biraz ekmek almasını isteyip istemediğini sormak için aradı.
I didn't demand anything.
- Hiçbir şey istemedim.
We're here to demand justice.
- Adalet istemek için buradayız.
I don't want to shoot you, but I will if I have to.
- Seni vurmak istemiyorum, fakat zorunda kalırsam, vururum.
It's very unlikely that Tom will ever want to travel alone.
- Tom'un tek başına seyahat etmek istemesi çok zayıf bir olasılıktır.
Any emotion, if it is sincere, is involuntary.
- Herhangi bir duygu, eğer samimi ise, istem dışıdır.