Tom usually starts his day with a hot cup of coffee.
- Tom gününe genellikle sıcak bir fincan kahveyle başlar.
School starts at 8:40.
- Okul 08:40'ta başlar.
School begins at nine and is over at six.
- Okul dokuzda başlar ve altıda biter.
Charity begins at home.
- Yardımseverlik evde başlar.
I succeeded in reaching the top of the mountain.
- Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
It's not a suitable topic for discussion.
- Tartışma için uygun bir başlık değil.
I was beginning to lose my cool.
- Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
She will arrive in Tokyo at the beginning of next month.
- Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.
I am the patrol leader.
- Ben devriye başkanıyım.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
- Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.
It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
- Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
- Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
When to start is the main problem.
- Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
Hinduism is the main religion in India.
- Hinduizm Hindistan'daki başlıca dindir.
The couples carved their initials in oak trees.
- Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.
I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
- O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
What heading does this come under?
- Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
The Prime Minister will hold a press conference tomorrow.
- Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.
The Prime Minister has resigned.
- Başbakan istifa etti.
The capital of Italy is Rome.
- İtalya'nın başkenti Roma'dır.
Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo.
- Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehridir.
If I start eating potato chips, I can't stop.
- Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
- Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
- Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
I might flunk the course.
- Kurda başarısız olabilirim.
If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
- Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
Tom hadn't cleaned his keyboard for months, and it was clogged with dust, food particles, and God knows what else.
- Tom aylardır klavyesini temizlememişti, ve o tozla, gıda parçalarıyla ve Allah bilir başka neyle dolmuştu.
The general use of forks for eating started in the tenth century A.D.
- Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.
The mayor addressed the general public.
- Belediye başkanı halka hitap etti.
Apart from his parents, no one knows him very well.
- Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.
I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident.
- Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.
I don't poke my nose into other people's business.
- Burnumu başkalarının işine sokmam.
Don't stick your nose into other people's business.
- Başka insanların işine burnunu sokma!
The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions.
- Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.
The organization plays a principal role in wildlife conservation.
- Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.
He bowed to me as he left the room.
- O, odadan ayrılırken başıyla beni selamladı.
Tom bowed his head in shame.
- Tom utançla başını eğdi.
To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
This movie is indeed a timeless masterpiece.
- Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
Masterpieces are only successful attempts.
- Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.
Nobody has heard of it but me.
- Benden başka hiç kimse onu duymadı.
Nobody else offered to help.
- Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
- Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England.
- Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.
Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America.
- Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.
Nobody listens to this music except nuts.
- Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
At first, I couldn't play the guitar.
- En başta gitar çalamıyordum.
I thought it easy at first.
- Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.
The accident was caused chiefly by the unpredictable weather.
- Kazanın başlıca nedeni öngörülemeyen havaydı.
The chief engineer did research hand in hand with his assistant.
- Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.
Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.'
- Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.
Baseball season has begun.
- Beyzbol sezonu başladı.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
We work on a piecework basis.
- Biz parça başı esasına göre çalışırız.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
He lived alone in the forest.
- Ormanda yalnız başına yaşadı.
Tom loves architecture more than anything else in the world.
- Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.
This building is the architect's crowning achievement.
- Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.
Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head.
- Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
I work in Central Park every morning starting at six.
- Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
In love, there are only beginnings.
- Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
- Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.
A good beginning makes a good ending.
- İyi başlayan iyi biter.
You will succeed in the end.
- Sonunda başaracaksın.
The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
- Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.
Olivia couldn't give an ending to the story.
- Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.