I can't stand arugula or any bitter greens.
 - Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.
This seasoning has a bitter taste.
 - Bu baharatın acı bir tadı var.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
 - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy.
 - Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.
I can't stand this pain.
 - Bu acıya dayanamıyorum.
Do you feel any pain in your stomach?
 - Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
He used to suffer from stomach aches.
 - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
One of my teeth hurts.
 - Benim dişlerimden biri acıyor.
My legs hurt because I walked a lot today.
 - Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.
A bee sting is a painful thing.
 - Arı sokması, acı bir şeydir.
A bee sting can be very painful.
 - Arı sokması çok acı verici olabilir.
That is a distressing story.
 - Bu acıklı bir hikaye.
The old man started to laugh sadly.
 - Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
 - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
No words can express her deep sorrow.
 - Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
We all felt great sorrow for him.
 - Onun için hepimiz büyük acı duyduk.
Tom was in severe pain.
 - Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
 - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
 - Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
 - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
Grief is one of the worst sufferings.
 - Keder en kötü acılardan biridir.
You cannot put time limits on grief.
 - Acılar ha demeyle dinmez.
He is suffering from a headache.
 - O, baş ağrısından acı çekiyor.
He is suffering from an aggravated disease.
 - O, ağır bir hastalıktan acı çekiyor.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
 - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Tom said he felt sorry for Mary.
 - Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
I'm sorry for all the pain I caused you.
 - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
Tom's lack of compassion surprised Mary.
 - Tom'un acımasız olması Mary'yi şaşırttı.
Tom's face was full of pity.
 - Tom'un yüzü acıma doluydu.
I don't have any pity for such a fool.
 - Böylesine bir aptal için hiç acımam yok.
She felt a sharp pain in the chest.
 - Göğsünde keskin bir acı hissetti.
He felt a sharp pain.
 - O, keskin bir acı hissetti.
Tom had to bite the bullet.
 - Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
The tetanus shot hurt more than the dog bite.
 - Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
 - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
 - Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
 - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
It was an extremely cruel war.
 - Bu son derece acımasız bir savaştı.
It's a perfect example of cruel fate.
 - Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
She screamed in agony.
 - O, acı içinde çığlık attı.
Tom seems to be in agony.
 - Tom acı çekiyor gibi görünüyor.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
 - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
 - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Sami's family waited in anguish.
 - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
 - O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
 - Gerçekten sana acıyorum.
Tom is ruthless, isn't he?
 - Tom acımasız, değil mi?
Dan was a ruthless killer.
 - Dan acımasız bir katildi.
You just have to have mercy on my poor wife.
 - Sadece zavallı karıma acımalısın.
The army were scathingly beaten.
 - Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
 - Tom açlığın acısını hissetti.
Her misery was only for show.
 - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
Misery and sorrow accompany war.
 - Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
It was a tragic accident.
 - Bu acıklı bir kazaydı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
 - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
She was painfully skinny.
 - O, acı verecek şekilde zayıftı.