Karısı öldüğünde o derin bir keder içindeydi.
- He was in deep grief at the death of his wife.
Bu sana keder getirecektir.
- This will bring you to grief.
Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
- Everybody deals with grief differently.
Acılar ha demeyle dinmez.
- You cannot put time limits on grief.
Kız üzüntüye yenik düştü.
- The girl was overcome with grief.
Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
- I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
Mary kederli bir şekilde babasını gömdü.
- Mary sorrowfully buried her father.
Mary kederli bir şekilde annesini gömdü.
- Mary sorrowfully buried her mother.
Haber onu üzüntü ile doldurdu.
- The news filled her with sorrow.
Kalbim üzüntü ile doluydu.
- My heart was filled with sorrow.
İkimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yakınlaşma için bahanedir.
- As long as we're together, all the sorrow is nothing but an occasion to become closer.
Onun için hepimiz büyük acı duyduk.
- We all felt great sorrow for him.
Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.
- The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
The betrayal caused Jeff grief.
Surely, he hath borne our griefs, and carried our sorrows. -Isaiah 53:4.
These elves and half-elves and wizards, they would come to grief perhaps. (J.R.R. Tolkien).
Fred was giving me grief over the money I owed him.
Her elbow has been giving her grief.
... to pursue my grief my career ...