açma

listen to the pronunciation of açma
Türkçe - İngilizce
{i} opening

Tom tried to prevent Mary from opening the door. - Tom Mary'nin kapıyı açmasını engellemeye çalıştı.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

{i} disclosure
opening; clearing; deforestation; a kind of bun; reduction of print pastes
clearance
undoing
inauguration
spreading
a savory bun
a clearing
extension
deforestation
a kind of bun
switching on
decompression
power on
hungry

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

Many people in the world are hungry. - Dünyada birçok insan açtır.

açmak
open

Tom caught Mary trying to steam open an envelope addressed to him. - Tom Mary'yi ona gönderilen bir zarfı açmak için buğulama yapmaya çalışırken yakaladı.

You'll need an Allen key to open it. - Onu açmak için bir allen anahtara ihtiyacın olacak.

açma makinesi
willow
açma banyosu
bleaching bath
açma kapama
push-pull
açma kapama
on off
açma patı
reduction paste
hunger

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

Because of hunger and fatigue, the dog finally died. - Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.

açmak
{f} fade
açmak
to open; to uncover, to bare; to unpack; to unwind; to unroll; to unfold; to unlock, to unbar, to unlatch; (radyo, ışık vb.) to turn sth on, to switch sth on, to put sth on; (sesini) to turn up;(hamur) to roll out; (işyeri) to open sth up;(konu, tartışma
açmak
untie
açmak
open up

Do you want to open up your own restaurant? - Kendi restoranını açmak ister misin?

açmak
unlock

I want to unlock your secrets. - Ben senin sırlarının kilidini açmak istiyorum.

Tom went to unlock the door, but found that it was already unlocked. - Tom kapıyı açmak için gitti fakat o zaten açıktı.

açmak
turn on

Don't you want to turn on the light? - Işığı açmak istemiyor musun?

Do you want to turn on the light? - Işığı açmak ister misin?

açmak
turn

Tom turned the knob and pushed the door open. - Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.

But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out. - Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.

açmak
{f} uncover
açmak
{f} institute
açmak
spread out
gözünü açma
disenchantment
çiçek açma
bloom

The cherry trees are getting ready to bloom. - Kiraz ağaçları çiçek açmaya hazırlanıyor.

Cold weather keeps many plants from blooming. - Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.

açmak
{f} site
açmak
turn up
(Tıp) fast

Keep your eyes open, it's going to happen fast. - Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

The file cabinet drawers are open. - Dosya dolabı çekmeceleri açıktır.

She was careful opening the drawer. - O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.

(Bilgisayar) bloom

Tulips will bloom soon. - Laleler yakında çiçek açacaklar.

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

açmak
put
açmak
display
açmak
drill
açmak
deploy
açmak
suit

I have to unpack my suitcases. - Bavullarımı açmak zorundayım.

I had to open my suitcase. - Bavulumu açmak zorunda kaldım.

açmak
turn something on
açmak
bloom

These flowers are just about to bloom. - Bu çiçekler çiçek açmak üzereler.

açmak
clear up
açmak
begin
açmak
roll out
açmak
(deyim) make up
açmak
usher
açmak
switch
açmak
tune on
açmak
clear off
açmak
amplify
açmak
wage
açmak
appeal
açmak
commence
açmak
(Havacılık) trip
açmak
wind up
dava açma
petitioning
dava açma
(Ticaret) litigation
delik açma
boring
delik açma
drilling
delik açma
piercing
delik açma
perforating
delik açma
perforation
delik açma aleti
gimlet
delik açma aleti
borer
dosya açma
(Bilgisayar) open a file
enine açma donanımı
(Teknik,Tekstil) expander
enine açma roliği
(Teknik,Tekstil) expander roller
enine açma valsi
(Teknik,Tekstil) expander roller
gedik açma
(Askeri) breaching
gedik açma
(Askeri) hasty breaching
hendek açma
ditching
hendek açma makinesi
trencher
kendini açma
(Pisikoloji, Ruhbilim) self-disclosure
konik havşa açma
(Mekanik) counter sinking
otomatik açma
(Bilgisayar) auto power on
oturum açma
(Bilgisayar) logon
oturum açma adı
(Bilgisayar) login name
oturum açma adı
(Bilgisayar) logon name
oturum açma alanı
(Bilgisayar) log on to
oturum açma başarısız
(Bilgisayar) login failed
oturum açma düzeyi
(Bilgisayar) log level
oturum açma etki alanı
(Bilgisayar) logon domain
oturum açma kimliği
(Bilgisayar) login id
oturum açma yeri
(Bilgisayar) log on to
renk açma
(Gıda) bleaching
vida açma
(Mekanik) thread cutting
vida açma
(Mekanik) screw cutting
vida açma mili
(Mekanik) lead screw
vida dişi açma
thread cutting
çiçek açma
efflorescing
açmak
clear
unseal
unveil

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

switch on

Switch on the light. I can't see anything. - Işığı aç, bir şey göremiyorum.

He knows how to switch on the lamp. - O, lambayı nasıl açacağını biliyor.

unfold

Tom unfolded the newspaper and started to read it. - Tom gazeteyi açtı ve onu okumaya başladı.

The man was folding and unfolding his arms. - Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Don't sleep with the windows open. - Pencereler açık uyuma.

Twitter loves open source. - Twitter, açık kaynağı sever.

turn on

Please turn on the television. - Lütfen televizyonu aç.

Could you turn on the light please? - Lütfen ışığı açar mısınız?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

Please forgive me for opening your letter by mistake. - Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.

I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony. - Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.

unpin
roll out
famished

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

unfurl
{f} opened

When he opened the door he had nothing on but the TV. - Kapıyı açtığında TV dan başka açık bir şeyi yoktu.

I sat back in the armchair and opened the book. - Ben, koltukta yaslandım ve kitabı açtım.

tune in on
unpack

Tom hasn't unpacked yet. - Tom henüz bavulunu açıp boşaltmadı.

Tom opened his suitcase and began unpacking. - Tom valizini açtı ve boşaltmaya başladı.

clear off
uncover

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

disclose

She would not disclose the secret. - Sırrı açığa vurmazdı.

He disclosed my secret. - O, sırrımı açığa çıkardı.

{f} switching on
açmak
break
açmak
unclose
açmak
bare
açmak
sink
açmak
draw sb out
açmak
tune in
açmak
unloosen
açmak
confide
açmak
unwind
açmak
undo
açmak
break open
arayı açma
Opening the call
power on
rol out
turn#on
expose

Dan rejected Linda's idea to expose everything to the press. - Dan, Linda'nın her şeyi basına açıklama fikrini reddetti.

Tom was going to expose us. - Tom bizi açığa çıkaracaktı.

power#on
açmak
clear away
açmak
disclose
açmak
unstop
yelken açma komutu
sail command
Açmak
decompress
Açmak
unzip
alçak irtifa paraşüt açma sistemi
(Askeri) low-altitude parachute extraction system
aralarını açma
alienation
avcı ateş açma bölgesi
(Askeri) fighter engagement zone
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the front door. - Tom ön kapının kilidini açtı.

Tom unlocked the car door. - Tom araba kapısını açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

You shouldn't be drinking on an empty stomach. - Aç karnına içki içmemelisin.

I opened the box, but it was empty. - Kutuyu açtım fakat o boştu.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

I might be able to help you unclog your sink. - Lavabonun tıkanıklığını açmana yardım edebilirim.

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

açmak
slang to appeal (to). Açtı ağzını, yumdu gözünü. (Konuşma Dili) He lost his temper and hollered./He flew off the handle
açmak
slang to go away, clear out
açmak
to construct and open (a road)
açmak
elaborate
açmak
unfold
açmak
to clear away, break through (an obstruction) and open
açmak
to turn on, switch on
açmak
whet
açmak
to whet, sharpen (one's appetite)
açmak
to sharpen (a pencil)
açmak
to explain more fully
açmak
(for weather) to clear up, become good
açmak
open , power on , turn on , switch on
açmak
to open out, spread out, unfold
açmak
unfurl
açmak
(hava) clear off
açmak
expand
açmak
to roll out (dough)
açmak
to relieve, free (one) from embarrassment or shyness
açmak
unwrap
açmak
to set, spread (a sail); to unfurl (a flag)
açmak
to unlock; to unbar, unlatch
açmak
to begin, open (war, a meeting, a conversation)
açmak
(kangal) uncurl
açmak
(for a flower or leaf) to open
açmak
to widen (an interval, the space between)
açmak
open out
açmak
bring up in conversation
açmak
to lighten (a color or the general effect of a room)
açmak
ring up
açmak
to draw aside, lift, drop (a veil, a covering)
açmak
switch on
açmak
sharpen
açmak
unbind
açmak
(kartlarını) lead
açmak
to suit, go well with (a person); to lighten (a person's complexion)
açmak
to clear (land), break up (ground)
açmak
(iğne) unpin
açmak
to disclose
açmak
to untie, undo (a knot)
açmak
to open up, cut through (and make a door or window in a wall)
açmak
{f} uncoil
açmak
{f} cleave
açmak
{f} unbosom
Türkçe - Türkçe
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı çörek
Ormandan ağaç kesme yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı simit
Normalden fazla pozlanmış ve geliştirme banyosundan etkilenmiş film ya da baskılardaki yoğunluğun kimyasal yöntemlerle azaltılması
Açmak işi
Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
Bir tür susamsız ve yağlı simit
teftih
ikame
açmak
Düğümü, dolaşmış veya iliklenmiş bu durumdan kurtarmak
Açmak
(Osmanlı Dönemi) BAKR
Açmak
(Osmanlı Dönemi) NEFŞ
Açmak
(Osmanlı Dönemi) TEFLİC
Açmak
(Osmanlı Dönemi) HALL
Açmak
(Osmanlı Dönemi) KAŞ'
Açmak
(Osmanlı Dönemi) TAYY
Açmak
(Osmanlı Dönemi) FETTE
Açmak
(Osmanlı Dönemi) KAŞT
Açmak
(Osmanlı Dönemi) TAHLİL
Açmak
(Osmanlı Dönemi) KEŞF
Açmak
çözmek
Açmak
(Osmanlı Dönemi) İFRAC
Açmak
(Osmanlı Dönemi) FAGR
Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açmak
Satranç, poker vb. oyunları başlatmak
açmak
Yakışmak, güzel göstermek
açmak
Birbirinden uzaklaştırmak
açmak
Bir konu ile ilgili konuşmak
açmak
Engeli kaldırmak
açmak
Alışverişi başlatmak
açmak
Bir toplantıyı başlatmak
açmak
Bir aygıtı, bir düzeni çalışır duruma getirmek
açmak
Bir kuruluşu, bir iş yerini, bir yeri işler veya ilk defa kullanılır duruma getirmek
açmak
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak
açmak
Beğenmek
açmak
Ferahlık vermek
açmak
Yarmak
açmak
Bir aygıtı, bir düzeni vb.ini çalışır duruma getirmek
açmak
Çevresini genişletmek
açmak
Yapmak, düzenlemek
açmak
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek: "Size derdimi açmaya geldim."- F. R. Atay
açmak
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak
açmak
Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek
açmak
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak: "Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı."- M. Ş. Esendal
açmak
Savaşla almak, fethetmek
açmak
Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek: "Bu heykeli açmak için bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu."- R. N. Güntekin
açmak
Bir şeyi kapalı durumdan kurtarmak
açmak
Ayırmak, tahsis etmek
açmak
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak: "Örtüyü açmaya mecburum."- R. H. Karay
açmak
Rengin koyuluğunu azaltmak
açmak
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek
açmak
Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek: "Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı."- S. F. Abasıyanık
açmak
Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak
açmak
Düğümü veya dolaşmış bir şeyi çözmek
açmak
Oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
açmak
Geçit vermek
açmak
Bir şeyi veya bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
açmak
Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak
açmak
Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Çevresini genişletmek
açmak
Görünür duruma getirmek
açmak
(Osmanlı Dönemi) küşad
açma