May we always be on top and not at the bottom.
- Biz her zaman altta değil ve üstte olabilir miyiz?
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
He belongs to the upper class.
- O, üst sınıfa aittir.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
- Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
He holds a senior position in the government.
- O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
I saw him coming upstairs.
- Onu üst kata gelişini gördüm.
She went upstairs to her bedroom.
- O üst kata yatak odasına gitti.
Many high-level officials attended the meeting.
- Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
There are few high-ranking positions left open for you.
- Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
Tom told the taxi driver to keep the change.
- Tom sürücüye para üstünün kalmasını söyledi.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
Sami threw a blanket over Layla's body.
- Sami, Leyla'nın cesedinin üstüne bir battaniye attı.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
I want Italian dressing on my salad.
- Salatamın üstüne İtalyan sosu istiyorum.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.