sert teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- firm
- stiff
Their muscles are stiff.
- Onların kasları sert.
I walked till my legs got stiff.
- Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.
- rigid
The frame of the machine should be rigid.
- Makinenin iskeleti sert olmalı.
There's a very rigid hierarchy in the Civil Service.
- Sivil Hizmette çok sert bir hiyerarşi var.
- harsh
She's a harsh critic.
- O sert bir eleştirmen.
We must adapt to today's harsh realities.
- Bugünün sert gerçeklerine adapte olmalıyız.
- hard
It was blowing hard all night.
- Bütün gece rüzgar sert esiyordu.
Diamond is essentially hard.
- Elmas doğal olarak serttir.
- (Hukuk) severe
Severe weather frightens people.
- Sert hava insanları korkutur.
He was severe with his children.
- O, çocuklarına karşı sertti.
- {s} rough
So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games.
- Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.
We had a rough flight because of turbulence.
- Türbulanstan dolayı sert bir uçuş yaptık.
- stern
Silvia had a stern father who never praised her.
- Silvia'nın onu övmeyen sert bir babası vardı.
Her stern look told the boys that they were in trouble.
- Onun sert görünüşü çocuklara başlarının belada olduğunu söylüyordu.
- {s} solid
When water freezes and becomes solid, we call it ice.
- Su donduğunda ve sertleştiğinde, biz buna buz deriz.
- (İnşaat) aggressive
- tough
Tom can hang tough, I am sure.
- Tom sertleşebilir, eminim.
He acts like a tough guy.
- Sert bir adam gibi davranıyor.
- bitter
Tom said that Mary wasn't bitter.
- Tom, Mary'nin sert olmadığını söyledi.
We've had some bitter winters.
- Bazı sert kışlar yaşadık.
- fierce
We are in a fierce competition with that company.
- Şu şirketle sert bir yarış halindeyiz.
It is said that the Sentinelese are extremely fierce people.
- Sentinel yerlilerinin oldukça sert insanlar olduğu söylenilmektedir.
- wild
- hard-bitten
- grum
- leather
This steak is as tough as shoe leather.
- Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.
- indurate
- biting
- bristly
- (Dilbilim) fortis
- get-tough
- nonindulgent
- severly
- ironbound
- short
- furious
- acerb
- peppery
- inflexible
The rule is utterly inflexible.
- Kural tamamen serttir.
- hard-line
- pointed
- stand-up
- self-sufficient
- uncompromising
- hard-set
- duro
- (Argo) ruff
- horny
- incisive
- acrimonious
Tom and Mary had an acrimonious divorce and custody battle for their children.
- Tom ve Mary'nin çocukları için sert bir boşanma ve velayet savaşı vardı.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- hot-headed
- lenten
- (Konuşma Dili) hard-featured
- pronounced
- unpermissive
- (Dilbilim) aspirated
- (Jeoloji) competent
- hard-and-fast
- hardcase
- fiery
- cast-iron
- hard-hitting
- ill-natured
- (Argo) tuff
- abrupt
- unsparing
- impetuous
- turbulent
- scabrous
- austere
- driving
- obdurate
- trenchant
- sharp-set
- piercing
It was piercingly cold outside.
- Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
- hard; tough
- acrid
- get tough
- exact
- sert cevap vermek
- retort
- sert bakan
- scowling
- sert kimse
- tough
- sert penis
- hard
I touched his hard penis.
- Onun sert penisine dokundum.
- sert bakış
- scowl
- sert eleştiri
- flak
- sert sert bakmak
- scowl
- sert çocuk
- (Argo) badass
- sert (ifade)
- strident
- sert (söz)
- curt
- sert (söz)
- strong
- sert (söz)
- hard
- sert eleştiri yapmak
- pan
- sert güç
- hard
- sert taş
- (Denizbilim,Teknik) hard stone
- sert vuruş
- bash
- sert zar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) dura mater
- sert konuşmak
- Hard Talk
- sert rüzgar
- strong wind
- sert sert
- sternly
- sert adım sesi
- clump
- sert amir
- martinet
- sert anotlama
- hard anodizing
- sert ağaç
- hardwood
- sert bakış
- basilisk look
- sert bakışlı
- po faced
- sert bir biçimde
- drastically
Prices rose drastically as a result of this policy.
- Bu politikanın bir sonucu olarak fiyatlar sert bir biçimde yükseldi.
Tom's life changed drastically.
- Tom'un hayatı sert bir biçimde değişti.
- sert bir biçimde
- strictly
- sert bir biçimde
- sternly
- sert bir biçimde
- severely
He criticized his rival severely.
- Rakibini sert bir biçimde eleştirdi.
They demanded a treaty that would punish Germany severely.
- Onlar Almanya'yı sert bir biçimde cezalandıracak bir antlaşma talep ettiler.
- sert bir dille eleştirmek
- wade in
- sert bir dille eleştirmek
- wade into
- sert bir içki
- bitters
- sert bir yumruk savurmak
- catch smb. a swinging blow
- sert bira
- barley wine
- sert bira
- stout
- sert bronz
- hard bronze
- sert cam
- hard glass
- sert cevap
- retort
- sert cevap
- rejoinder
- sert cevap
- sharp answer
- sert damak
- anat . hard palate
- sert darbe
- wallop
- sert davranma
- punishment
- sert davranmak
- knock about
- sert davranmak
- knock around
- sert davranmak
- whale
- sert davranmak
- treat harsly
- sert demir
- hard iron
- sert deri
- hard leather
- sert dil
- strong language
- sert disk
- hard disk
- sert eleştiri
- diatribe
- sert eleştiri
- slating
- sert eleştiri
- pan
- sert eleştiri
- rap
- sert eleştirmek
- vitriolize
- sert esen
- sweeping
- sert esmek
- sweep
- sert eğitmen
- drillmaster
- sert gre
- (İnşaat) gritstone
- sert hoca
- schoolmaster
- sert hoca
- schoolmarm
- sert hoca
- schoolma'am
- sert ifadeli
- hard featured
- sert ipek
- ecru silk
- sert içki
- hard drink
- sert içki
- short drink
- sert içki
- liquor
- sert içki
- tipple
- sert içki
- aqua vitae
- sert içkinin üzerine içilen hafif içecek
- chaser
- sert kabuk
- (böcek vb.) test
- sert kabuk
- scutcheon
- sert kabuklu
- hard shell
- sert kabuklu
- scutellated
- sert karinalı şişme bot
- (Askeri) rigid hull inflatable boat
- sert kayaya çatmak
- bite on granite
- sert kereste
- hardwood
- sert kimse
- unkind person
- sert konuşma
- Philippic
- sert konuşmak
- to speak harshly
- sert kurşun
- hard lead
- sert kuştüyü
- quill
- sert kıl
- setal
- sert kıl
- setaceously
- sert kıl
- bristle
- sert kıllı
- setaceous
- sert lehim
- hard solder
- sert lehimleme
- brazing
- sert lehimli
- brazed
- sert metal
- hard metal
- sert oynamak
- hack
- sert oyun
- rough play
- sert para
- (Hukuk) hard currency
- sert pullu
- scutellated
- sert rüzgâr
- gale
- sert sabun
- hard soap
- sert sert bakmak
- glare at
- sert sigara
- strong cigarette
- sert su
- hard water
- sert sözler
- strong language
- sert tabaka
- hardpan
- sert tabaka
- anat . sclera, sclerotica
- sert toprak
- hard pan
- sert toprak
- hardpan
- sert tutum
- harsh feel
- sert tuğla
- hard brick
- sert tırnak
- soliped
- sert tırnaklı
- solidungulate
- sert tırnaklı
- soliped
- sert tırnaklı
- solid hoofed
- sert ve ani hareket etmek
- thrash about
- sert ve kalitesiz içki
- firewater
- sert ve kayalı yokuş
- escarpment
- sert ve saldırgan dil
- choice words
- sert vuran kimse
- slogger
- sert vuran oyuncu
- slugger
- sert vurmak
- smash
- sert vurmak
- slug
- sert vurmak
- slog
- sert vurmak
- whack
- sert vurmak
- wallop
- sert vuruş
- slog
- sert vuruş
- welt
- sert vuruş
- slug
- sert yaka
- stiff collar
- sert yanıt
- riposte
- sert yağ
- (Gıda) hard butter
- sert yumruk
- slog
- sert yumruk
- slug
- sert yumruk
- roundhouse
- sert yumruk
- a solid blow
- sert yumruk atmak
- slug
- sert yönetici
- driver
- sert yüzey
- (kâğıt vb.) tooth
- sert yüzeyleme
- hard surfacing
- sert zemin
- firm soil
- sert çam
- hard pine
- sert çekirdekli meyve
- drupe
- sert çelik
- hard steel
- sert çıkmak
- rough
- elmas gibi sert ve parlak
- adamantine
- sert içki
- (Argo) forty
- sert içki
- strong drink
- sert içki
- spirits
- kaba sert
- rough rough
- sağlam, sert taş
- strong, hard stone
- timsah derisi gibi olan sert deri
- The hard skin like alligator skin
- afrika'daki bir ağacın sert ve kızıl kerestesi
- camwood