Egzersiz yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Seninle pratik yapmak istiyorum.
- I want to practice with you.
Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
- Tom showed up late to practice yesterday.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- He usually wants to practise his English on me.
Okuldan sonra, İngilizce konuşma pratiği yapmak için bir İngiliz okuluna gidiyorum.
- After school, I go to an English school to practice English conversation.
Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- My father practices medicine.
O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- He usually wants to practise his English on me.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
İyi İngilizce yazma, çok fazla pratik gerektirir.
- To write good English requires a lot of practice.
Herhangi bir sporu pratik yapıyor musun?
- Do you practice any sport?
O, evde her gün uygulama yaptı.
- He practiced every day at home.
Planınızı mümkün olduğu kadar kısa sürede uygulamaya koyun.
- Put your plan into practice as soon as possible.
Alıştırma mükemmel yapar.
- Practice makes perfect.
İkinci bir dil öğrenmek birçok alıştırma gerektirir.
- Learning a second language requires a lot of practice.
Tom takım idmanını izledi.
- Tom watched the team practice.
Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
- I have to practice the piano every day.
Haftada kaç kez futbol takımı çalışma yapar?
- How many times a week does the soccer team practice?
Amigoluk çalışmaları nasıl gidiyor?
- How is cheerleading practice?
Taşrada eski âdetler, kolay kolay kaybolmadı.
- Old practices died hard in the country.
Bando uygulamasında görüşürüz.
- See you at band practice.
Uygulamadan sonra görüşürüz.
- I'll see you after practice.
O, evde her gün uygulama yaptı.
- He practiced every day at home.
Planınızı mümkün olduğu kadar kısa sürede uygulamaya koyun.
- Put your plan into practice as soon as possible.
Antrenman yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Tom sahada takım antrenmanını izledi.
- Tom watched the team practice on the field.
Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- My father practices medicine.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
Tom, konuşmasını aynanın karşısında pratik yaptı.
- Tom practised his speech in front of the mirror.
O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- He usually wants to practise his English on me.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
Tom, çocuklarını futbol antremanına götürdü.
- Tom drove his children to soccer practice.
Bir öğretmen aramalısın ve sizin için en iyi olan ruhsal uygulama yöntemini öğrenmelisin.
- You should seek a teacher and learn the method of spiritual practice that is best for you.
Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
Herhangi bir sporu pratik yapıyor musun?
- Do you practice any sport?
Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
- Tom practices playing the bassoon every day.
That may work in theory, but will it work in practice?.
She practiced law for forty years before retiring.
If you want to speak French well, you need to practice.
You should practice playing piano every day.
They gather to practice religion every Saturday.
She practised law for forty years before retiring.
You should practise playing piano every day.
If you want to speak French well, you need to practise.