Egzersiz yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
- He used every chance to practice English.
Seninle pratik yapmak istiyorum.
- I want to practice with you.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- He usually wants to practise his English on me.
Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- My father practices medicine.
Okuldan sonra, İngilizce konuşma pratiği yapmak için bir İngiliz okuluna gidiyorum.
- After school, I go to an English school to practice English conversation.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- He usually wants to practise his English on me.
Tom Mary'ye tubasını başka bir yerde pratik yapmasını söyledi.
- Tom told Mary to practice her tuba somewhere else.
Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
- Tom practices playing the bassoon every day.
Planınızı mümkün olduğu kadar kısa sürede uygulamaya koyun.
- Put your plan into practice as soon as possible.
Bilime gelince, uygulama teoriden daha önemlidir.
- When it comes to science, practice is more important than theory.
İkinci bir dil öğrenmek birçok alıştırma gerektirir.
- Learning a second language requires a lot of practice.
Alıştırma mükemmel yapar.
- Practice makes perfect.
Tom takım idmanını izledi.
- Tom watched the team practice.
Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
- I have to practice the piano every day.
Amigoluk çalışmaları nasıl gidiyor?
- How is cheerleading practice?
Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.
- Mike doesn't practice basketball on Monday.
Taşrada eski âdetler, kolay kolay kaybolmadı.
- Old practices died hard in the country.
Uygulamadan sonra görüşürüz.
- I'll see you after practice.
Bando uygulamasında görüşürüz.
- See you at band practice.
Bilime gelince, uygulama teoriden daha önemlidir.
- When it comes to science, practice is more important than theory.
Planınızı mümkün olduğu kadar kısa sürede uygulamaya koyun.
- Put your plan into practice as soon as possible.
Antrenman yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Onları yenmek için, çok sıkı antrenman yaparız.
- In order to beat them, we practice very hard.
Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- My father practices medicine.
Tom, konuşmasını aynanın karşısında pratik yaptı.
- Tom practised his speech in front of the mirror.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
- I want to practise my English.
O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- He usually wants to practise his English on me.
Tom, çocuklarını futbol antremanına götürdü.
- Tom drove his children to soccer practice.
Bir öğretmen aramalısın ve sizin için en iyi olan ruhsal uygulama yöntemini öğrenmelisin.
- You should seek a teacher and learn the method of spiritual practice that is best for you.
Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
Herhangi bir sporu pratik yapıyor musun?
- Do you practice any sport?
Andy çok sıkı pratik yapmış olmalı.
- Andy must have practiced very hard.
That may work in theory, but will it work in practice?.
She practiced law for forty years before retiring.
If you want to speak French well, you need to practice.
You should practice playing piano every day.
They gather to practice religion every Saturday.
She practised law for forty years before retiring.
You should practise playing piano every day.
If you want to speak French well, you need to practise.