Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
- Which is older, this book or that one?
Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
- Which book is older, this one or that one?
Daha modern binalar daha eskilerden daha güvenlidir.
- More modern buildings are safer than older ones.
Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
- A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
- Which is older, this book or that one?
Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
- Which book is older, this one or that one?
O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
- She looks young, but she's actually older than you are.
O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
- She is older and wiser now.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Futbol eski bir oyundur.
- Football is an old game.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.
- Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
Benim abim yaklaşık 12 yaşındayken Japon halk şarkılarına ilgi duymaya başladı.
- My older brother started to take interest in Japanese folk songs when he was around 12 years old.
Tom abisi kadar akıllı değil.
- Tom isn't as smart as his older brother.
O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
- She holds a senior position in the government.
Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
- This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
- Hearing this song after so long really brings back the old times.
Eski zamanlar hakkında konuşalım.
- Let's talk about old times.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Tom huysuz yaşlı bir ihtiyar.
- Tom is a grouchy old man.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
O sadece bir kocakarı masalı.
- That's just an old wives' tale.
Onun kocası o eski şapkasını atmasını istedi.
- Her husband asked her to throw that old hat away.
Tabii, birçok emektar vatandaş emeklilikten memnundur.
- Of course, many senior citizens are happy with retirement.
Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
- As you get older you start to feel that health is everything.
Dişlerinize iyi bakmak önemlidir böylece yaşlandığınızda normal şekilde yiyebileceksiniz.
- It's important to take good care of your teeth so you'll be able to eat properly when you get older.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
Biletler yetişkinler için 5 dolar ve yaşlılarla çocuklar için 2 dolardır.
- Tickets are $5 for adults, and $2 for senior citizens and children.
Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
- The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
Tom, son sınıf öğrencisi iken sınıf başkanıydı.
- Tom was class president when he was a senior.
Tom lise son sınıf öğrencisi.
- Tom is a high school senior.
The thoughtful lad helped an older lady across the street.
My older brother and I are Catholic twins. He’s older by eleven months, not quite a year older than me.
John is senior to me by two years.
- John is two years older than I am.
In the photograph you looked older than the cliché—older than the hills.
You look just like your big brother.
- You look just like your older brother.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
You must be polite to your elders.
- Honour the face of the old man.
Tom is my elder brother.
- Tom is my older brother.
She is three years older than I am.
- She's three years older than I am.
She is two years older than you.
- She's two years older than you.
... Charlie that was your younger older brother David ...
... getting older, so more people are going on Social Security; ...