karşıya

listen to the pronunciation of karşıya
Türkçe - İngilizce
over
across the street
to the other side
across

I am able to swim across the river. - Nehri karşıdan karşıya yüzebilirim.

I was able to swim across the river. - Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.

karşı
{e} against

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşıya geçmek
cross over
karşıya geçmek
to cross over to the other side
karşıya geç
pass across
karşıya geçmek
walk across the street
karşı karşıya gelmek
face
karşı karşıya gelmek
to come face to face, to come across, to meet, to face
karşıdan karşıya geçmek
cross over
karşı karşıya
face to face

I was face to face with my parents' murder. - Ben anne ve babamın katili ile karşı karşıyaydım.

The teacher and I sat down face to face. - Öğretmen ve ben karşı karşıya oturduk.

karşı karşıya
(Hukuk) vis-a-vis
karşı karşıya bırakmak
confront smb. with
karşı karşıya bırakmak
expose
karşı karşıya duran şey
vis-a-vis
karşı karşıya face
to face
karşı karşıya gelme
skirmish
karşı karşıya kalmak
to ccome up against sb/sth, to encounter
karşı karşıya kalmak
expose oneself
karşı karşıya olan
subject to
karşı karşıya olan
subject
karşı karşıya olmak
to face
karşıdan karşıya
across

I am able to swim across the river. - Nehri karşıdan karşıya yüzebilirim.

I was able to swim across the river. - Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.

karşıdan karşıya
athwart
karşıdan karşıya
across the street
karşıdan karşıya
over the street
karşıdan karşıya
from one side to another, across
karşıdan karşıya geçirmek
traverse
karşıdan karşıya geçmek
to cross
karşıdan karşıya geçmek
walk across the street
kayıkla karşıya geçirmek
row down
karşı
{s} opponent

Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops. - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.

He doesn't stand a chance against his opponent. - Onun rakibine karşı bir şansı yok.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

They live in the house opposite to ours. - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.

His house is on the opposite side of the street. - Onu evi caddenin karşı tarafında.

karşı
counter

The policeman discovered counterevidence. - Polis karşı delili keşfetti.

The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown. - Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.

karşı
{e} towards

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

karşı
before

Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town. - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

karşı
(Biyokimya) trans

Let me compare the translation with the original. - Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

karşı
agains

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

Karşı
(Tıp) ante
gerçekle karşı karşıya gelme
a rude awakening
karşı
anti

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
toward

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

We must provide food and clothes for the victims. - Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties. - Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.

They are strongly opposing my proposal. - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.

karşı
facing

Tom is facing a challenge. - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.

Tom is facing a few serious problems. - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.

karşı
opposed

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

People should be honest with one another. - İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

kürek çekerek karşıya geçirmek
row down
öğrencilerin karşıya geçtiğini belirten işaret
lollipop
üzerine basılarak karşıya geçilen taş
stepping-stone
Türkçe - Türkçe

karşıya teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

karşı karşıya
Yüz yüze
karşıdan karşıya
Bir yandan öbür yana
karşıdan karşıya
Karışmaz görünerek, uzaktan
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşıya