I am able to swim across the river.
- Nehri karşıdan karşıya yüzebilirim.
The river is fifty yards across.
- Nehir karşıdan karşıya elli yardadır.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
I was face to face with my parents' murder.
- Ben anne ve babamın katili ile karşı karşıyaydım.
The teacher and I sat down face to face.
- Öğretmen ve ben karşı karşıya oturduk.
They run a ferry service across the river.
- Nehirde karşıdan karşıya feribot seferleri yaparlar.
I was able to swim across the river.
- Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.
Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
His house is on the opposite side of the street.
- Onu evi caddenin karşı tarafında.
Tom sat opposite Mary.
- Tom Mary'nin karşısına oturdu.
The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown.
- Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.
There was no counterevidence.
- Hiçbir karşı delil yoktu.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
Compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.
Compare your translation with the one on the blackboard.
- Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar.
- Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
- Bence, sigara karşıtı yasa makul.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
Do not forget to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutma.
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
- Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
He joined the opposing team.
- O, karşı takıma katıldı.
Tom is facing financial problems.
- Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
I'm facing that problem, myself.
- Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
We opposed his plan to build a new road.
- Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
People should be honest with one another.
- İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.