Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
You have to allow for the boy's age.
- Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
I had to let Tom win.
- Tom'un kazanmasına izin vermek zorunda kaldım.
I opened the window to let in some fresh air.
- Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.
You have to let me talk to him.
- Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
I have to let you go.
- Gitmene izin vermek zorundayım.
My father won't allow me to keep a dog.
- Babam benim köpek bakmama izin vermez.
Allow me to introduce Mayuko to you.
- Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
Mary does not let her sister borrow her clothes.
- Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
Will you kindly let me have a look at it?
- Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
You will be allowed to use this room tomorrow.
- Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
My father would not permit me to go on to college.
- Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.