i̇yilik

listen to the pronunciation of i̇yilik
Türkçe - İngilizce

i̇yilik teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

iyilik
goodness

Wisdom and goodness to the vile seem vile. - Alçak için bilgelik ve iyilik iğrenç görünüyor.

Goodness does more than violence. - İyilik, şiddetten daha fazlasını yapar.

iyilik
favor

Can you do me a favor? - Bana bir iyilik yapar mısın?

In return for helping you with your studies, I'd like to ask a small favor of you. - Çalışmalarınızda size yardım karşılığında, ben sizden küçük bir iyilik rica ediyorum.

iyilik
kindness

Kindness is the only way to bring peace to this planet. - İyilik bu gezegene barış getirmenin tek yoludur.

Justice and kindness are virtues. - Adalet ve iyilik erdemlerdir.

iyi
decent

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

I can't believe how hard it is to find decent grub around here. - Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.

iyi
well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

iyi
{s} good

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyilik etmek
favor
iyilik
favour

Would you mind doing me a favour? - Bana bir iyilik yapar mısın?

Could you do me a favour please? - Bana bir iyilik yapar mısınız, lütfen?

iyi
fine

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

iyilik
loving
iyilik
blessing
iyilik
a good turn

He did me a good turn. - O bana bir iyilik yaptı.

iyilik
loving-kindness
iyilik
finess
iyilik
impartialness
iyilik
wellbeing
iyilik
auspices
iyilik
charity
iyilik
benevolence
iyilik
good

Render good for evil. - Kötülüğe karşı iyilik yap.

I can't stand those goody-goody types. - Şu iyilik timsali tiplere dayanamam.

iyilik
kindnesses
iyilik
(Ticaret) well-being
iyilik
welfare
iyilik
fairness
iyilik
goodness; kindness, favour, favor, benefaction; good health; benefit, advantage
iyilik
favour [Brit.]
iyilik
beneficence
iyilik
well being
iyilik
kindliness
iyilik
benefit, advantage
iyilik
loving kindness
iyilik
kindness; favor
iyi
{s} kind

I am grateful to you for your kindness. - İyiliğiniz için size minnettarım.

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

iyi
{s} just

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

iyi
{s} alright

Is everything alright here? - Burada her şey iyi mi?

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

iyi
{i} B
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine. - Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.

iyi
likely

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

iyilik bilmek
grateful
iyilik bilmek
be grateful
iyilik etmek
(deyim) do good
iyilik görmek
supported
iyilik görmek
to be supported
iyilik meleği
(Konuşma Dili) fairy godmother
iyilik sağlık
fine
iyilik timsali
goody-goody
iyilik yap
do favor
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

He speaks English fairly well. - O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

iyi
pretty

Tom is pretty good at playing piano by ear. - Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyilik
benefaction
iyilik
goodliness
iyilik
boon
iyilik sağlık
thanks
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyilik ederek gönül alma
atonement in favor
iyilik görmek, yararlanmak
good to see, to take advantage
iyilik sever
benevolent
iyilikler
favors
benim için bir iyilik yapabilir misiniz
Will you do me a favor
herkese iyilik etme kuralı
golden rule
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

He can read well enough. - O yeterince iyi okuyabilir.

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

That offer sounds too good to be true. What's the catch? - Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.

iyi
okay

Everything will be okay. I promise. - Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

iyi
OK, OK
iyi
agree

We all agreed it was a good idea. - Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

iyi
bonzer
iyi
whole

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyilik bilmek
not to forget a kindness done one
iyilik bilmek
to be grateful
iyilik bilmez
ungrateful
iyilik bilmezlik
ungratefulness
iyilik eden iyilik bulur
(Atasözü) A helpful person is helped when he/she needs it
iyilik etmek
favour [Brit.]
iyilik etmek
to do (sb) a favour
iyilik etmek
do a favor
iyilik etmek
to do (someone) a kindness
iyilik etmek
oblige
iyilik etmek
be good towards
iyilik etmek gayesiyle
in a good cause
iyilik görmek
to receive kindness, to be supported
iyilik görmek
to be treated with kindness or generosity by
iyilik meleği
angel
iyilik perisi
fairy godmother
iyilik sağlık
(Konuşma Dili) Everything's fine./All's well
iyilik simgesi
dove
iyilik timsali
goody

I can't stand those goody-goody types. - Şu iyilik timsali tiplere dayanamam.

iyilik timsali
goody goody
iyilik yapmak
to do sb a favour
iyilik yapmak
1. to do (someone) a kindness. 2. slang to report (someone) to the police
iyilik yapmak
do a kindness
ortak iyilik
collective ownership
Üstüme iyilik sağlık
Good heavens!
İyilik sağlık
Fine, thanks
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) SERARE
iyilik
Sağlığı yerinde olma durumu, esenlik
iyilik
Karşılıksız yardım
iyilik
Karşılık beklenilmeden yapılan yardım, kayra, lütuf, kerem, ihsan, inaye
iyilik
Karşılık beklenilmeden yapılan yardım, kayra, lütuf, kerem, ihsan, inaye: "Borcumu ödesem de iyiliğini ödeyemem."- N. Cumalı
iyilik
Yarar veya elverişlilik, nimet
iyilik
İyi olma durumu, salah
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyilik güzellik
Sağlıklı olma durumu, iyilik sağlık
iyilik perisi
Maddî, manevî yardımda bulunan (kimse)
iyilik sağlık
Nasılsınız sorusuna karşılık olarak sağlıklı ve iyi durumda olunduğunu anlatır
iyilikler
hasenat
İyi
(Hukuk) BONUS
i̇yilik