eskime

listen to the pronunciation of eskime
Türkçe - İngilizce
wear
accelerated aging
wearing
aging
becoming old
ageing
obsolescence
fatigue
eski
old

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

eskimek
wear off
eskimek
become old
eskime etkisi
(Tıp) aging effect
eskime süresi
life
eskime ve aşınma
(Ticaret) wear and tear
eskime bilmez
(Kanun) it will any amount of wear
eski
former

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳. - Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.

eski
ex
eski
{s} archaic
eskimek
wear out
eski
past

My grandmother used to use her sewing machine a lot in the past. - Büyükannem eskiden dikiş makinesini çok kullanırdı.

People attach more importance to popular culture today than in the past. - İnsanlar günümüzde popüler kültüre eskisinden daha çok önem vermekte.

eski
vintage

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

eski
{s} ancient

Although many European researchers have studied ancient Persian literature in the nineteenth century, the new world is not paying attention to our contemporary literature. - Birçok Avrupalı ​​araştırmacılar on dokuzuncu yüzyılda eski Fars edebiyatı eğitimi almasına rağmen, yeni dünya çağdaş edebiyatımıza dikkat etmiyor.

The ancient Greeks knew as much about the solar system as we do. - Eski Yunanlar güneş sistemi hakkında bizim bildiğimiz kadar çok şey biliyorlardı.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom has three ex-wives. - Tom'un üç eski karısı var.

Tom introduced himself as Mary's ex-husband. - Tom kendini Mary'nin eski-kocası olarak tanıttı.

eski
(Dilbilim) given

Tom's old car has finally given up the ghost. - Tom'un eski arabası sonunda bozuldu.

Tom should've given Mary his old guitar. - Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.

eski
shabby

In the end, we ended up eating at that shabby restaurant. - Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.

He is mixed up with something shabby. - Eski püskü bazı şeylerle karıştırdı.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

eski
back

This government is really putting the clock back. - Bu hükümet gerçekten eskiye dönüş yapıyor.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

eski
old-fashioned

My father is a bit old-fashioned. - Babam biraz eski kafalıdır.

My daughter tells me I'm old-fashioned because I don't use a cellphone. - Kızım eski kafalı olduğumu söyler çünkü cep telefonu kullanmam.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

I got these old coins from her. - Bu eski madeni paraları ondan aldım.

He still writes novels from time to time, but not as often as he used to. - O hâlâ zaman zaman romanlar yazar fakat eskisi kadar sık değil.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
eskimek
become worn out
eskimek
age
zamanla eskime
ageing
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

eski
used

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

She is no longer what she used to be. - O artık eskisi gibi değil.

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

Tom always gives the same old excuse for being late for school. - Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.

Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model. - Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

He came a little earlier than he used to. - Eskisinden biraz daha erken geldi.

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

There are a lot of old cities in Italy. Rome and Venice, for example. - İtalya'da birçok eski kent vardır. Örneğin Roma ve Venedik.

Because I am a student of old language. - Çünkü ben eski bir dil öğrencisiyim.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Many early cars used a tiller instead of a steering wheel. - Birçok eski araba direksiyon yerine yeke kullanırdı.

I used to be a night owl, but now I'm an early riser. - Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

Tom showed Mary an old newspaper article. - Tom Mary'e, eski bir gazete makalesi gösterdi.

There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci. - Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

She cherished his old love letters. - Eski aşk mektuplarını şevkatle gösterdi.

Let's eat in the park like we used to. - Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
eskimek
frazzle
eskimek
date
eskimek
stale
eskimek
grow old
eskimek
wear down
eskimek
(for something) to become worn-out, become old
eskimek
to grow old (while working at one job)
eskimek
to become worn out, to wear out; to age
eskimek
wear away
zamanla eskime
wear and tear
Türkçe - Türkçe
Eskimek işi
Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
Eskimek
(Osmanlı Dönemi) TEŞENNÜN
Eskimek
eskileşmek
Eskimek
(Osmanlı Dönemi) IHLİVLAK
Eskimek
(Osmanlı Dönemi) NAHR
Eskimek
(Osmanlı Dönemi) TEFSA'
Eskimek
(Osmanlı Dönemi) FESA
Eskimek
(Osmanlı Dönemi) TEŞAÜN
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskimek
Eski duruma gelmek: "Artık eskidiğimiz için evde de pek telaş etmezler."- R. N. Güntekin
eskimek
Yaşlanmak
eskimek
Eski duruma gelmek
eskimek
Yıpranmış: "Yerde değerli ama artık eskimiş bir halı."- T. Buğra
eskimek
Yıpranmış
eskime