I'm tired of your endless complaints.
- Ben senin bitmeyen yakınmalarından bıktım.
I don't have any complaints.
- Benim herhangi bir yakınmam yok.
I'm tired of your everlasting grumbles.
- Bitmek bilmeyen yakınmalarından bıktım.
He is apt to say atrocious things and to exaggerate his grievances.
- İğrenç şeyler söylemeye ve yakınmalarını abartmaya eğilimlidir.
Where's the closest drugstore?
- En yakın eczane nerede?
Where is the closest train station?
- En yakın tren istasyonu nerede?
He lived in a small town nearby.
- Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
Where's the nearest train station?
- En yakın tren istasyonu nerede?
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
Complaining won't remedy the situation.
- Yakınmak bu durumu çözmeyecek.
I had no idea what was in that room until recently.
- Yakın zamana kadar o odada ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.
I was recently in an automobile accident.
- Yakın zamanda bir araba kazası geçirdim.
Sami and Layla were having an intimate relationship.
- Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
Mary overheard Tom talking intimately to another woman on his mobile phone.
- Mary, Tom'un cep telefonuyla başka bir kadınla yakından konuşmasına kulak misafiri oldu.
We think Tom might be in imminent danger.
- Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.
Only immediate family members attended Tom and Mary's wedding.
- Sadece yakın aile bireyleri Tom ve Mary'nin düğününe katıldı.
I don't have plans for my immediate future.
- Yakın geleceğim için planlarım yok.
Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old.
- Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.
This is all very approximate.
- Bunun hepsi çok yakın.
Tom is a close relative of mine.
- Tom benim yakın bir akrabam.
A close neighbor is better than a distant relative.
- Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.
We live close to the station.
- Biz istasyona yakın yaşarız.
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
Sami likes to complain about everything.
- Sami her şey hakkında yakınmaktan hoşlanır.
Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels.
- Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.
I wouldn't permit such familiarity.
- Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.
His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
- Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
He has no close friends to talk with.
- Konuşacak yakın arkadaşları yok.
We number him among our closest friends.
- Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
What is your relationship to him? I'm his father.
- Onunla yakınlığın nedir? Babasıyım.
I don't see any relation between the two problems.
- O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
These problems will be solved in the near future.
- Bu problemler yakın gelecekte çözülmüş olacak.
I'll drop in on you sometime in the near future.
- Ben yakın gelecekte bir ara sana uğrayacağım.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
Tom picked up the stamp and took a closer look.
- Tom pulu aldı ve daha yakından baktı.
When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules.
- Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.
It's only effective at close range.
- Bu sadece yakın mesafede etkili.
Layla shot Sami at close range.
- Leyla yakın mesafeden Sami'ye ateş etti.
The appointed day is close at hand.
- Kararlaştırılmış gün çok yakın.
A global crisis is at hand.
- Küresel bir kriz yakındır.
I heard some students complain about the homework.
- Bazı öğrencilerin ev ödevi hakkında yakındıklarını duydum.
I don't think I've ever heard you complain about anything.
- Senin herhangi bir şey hakkında yakındığını duyduğumu hiç sanmıyorum.
It's convenient living so close to the station.
- İstasyona çok yakın yaşamak elverişlidir.
My house is located in a convenient place - near the train station.
- Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.
Tom complained that Mary never helped him.
- Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.
Don't complain about that. You've asked for it.
- Yakınma. Kendin kaşındın.
Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep.
- Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.
There was a fire near the train station last night.
- Dün gece tren istasyonu yakınında bir yangın vardı.
We haven't been close in years.
- Yıllardır yakın olmamıştık.
Hardly anyone has seen this animal up close.
- Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
Tom has hardly any close friends.
- Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
They soon became inseparable.
- Onlar yakında ayrılmaz oldular.
The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
- Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
Sami had very close connections to the crimes.
- Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
Christmas is near at hand, isn't it?
- Noel yakın, değil mi?
The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle.
- Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.
Tom has been very friendly toward me.
- Tom bana karşı çok cana yakın.
Tom and Mary have been bosom friends for years.
- Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.
The old woman went, and soon returned along with the Princess.
- Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.
I'm sure he'll be along soon.
- Onun yakında geleceğinden eminim.