Tom'un büyük büyükbabası kör doğdu.
- Tom's great-grandfather was born blind.
Kör bir sincap bile bazen bir meşe palamudu bulur.
- Even a blind squirrel finds an acorn sometimes.
Aşk kör değildir ama çoğu zaman aptaldır.
- Love isn't blind, but it's often stupid.
Aşk kördür ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.
- Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
Biz çıkmaz bir sokaktayız.
- We're in a blind alley.
Fadil, Dania'yı koşulsuz olarak sevdi.
- Fadil loved Dania unconditionally.
Koşulsuz desteğimize sahipsiniz.
- You have our unconditional support.
Şartsız bir aşk, zorlana olmayan aşkdır.
- An unconditional love is love without coercion.
Beni kayıtsız şartsız seviyor musun?
- Do you love me unconditionally?
Tom jaluzileri açtı ve manzaraya baktı.
- Tom opened the venetian blinds and looked out at the view.
Bütün jaluziler kapalıydı.
- All the blinds were closed.
Tom sağırlarla mı, yoksa körlerle mi çalışıyor hatırlamıyorum.
- I can't remember if Tom works with the deaf or the blind.
Helen Keller kördü sağırdı ve dilsizdi.
- Helen Keller was blind, deaf and mute.
Tom panjurları kapattı.
- Tom closed the venetian blinds.
Tom'un panjurları kapalı.
- Tom's blinds are closed.
O, güneşlikleri kapattı.
- She pulled the blinds down.
O, güneşlikleri kapattı.
- She pulled down the blinds.
Beni kayıtsız şartsız seviyor musun?
- Do you love me unconditionally?
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
- Sovereignty unconditionally belongs to the nation.
O onu görmezden geldi.
- He turned a blind eye to him.
Beni kayıtsız şartsız seviyor musun?
- Do you love me unconditionally?
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
- Sovereignty unconditionally belongs to the nation.
blind deference.
Don't wave that pencil in my face - do you want to blind me?.
We pulled and pulled, but it didn't make a blind bit of difference.
The lovers were blind to each other’s faults.
... So a guy who's half blind goes up ...
... even now course still blind in one eye ...