koşulsuz

listen to the pronunciation of koşulsuz
Türkisch - Englisch
unconditional

Fadil loved Dania unconditionally. - Fadil, Dania'yı koşulsuz olarak sevdi.

You have our unconditional support. - Koşulsuz desteğimize sahipsiniz.

unreserved
unqualified
definitive
unconditioned
no strings
categorical
(Felsefe) absolute
no strings attached
koşul
provision
koşulsuz buyruk
(Felsefe) (Kantian philosophy) Categorical imperative
koşulsuz aktarma
unconditional transfer
koşulsuz atlama
unconditional jump
koşulsuz dallanma
unconditional branch
koşulsuz kararlı
unconditionally stable
koşulsuz sapma
unconditional branch
koşul
conditions

Living conditions were hard. - Yaşam koşulları zordu.

Tom and Mary demanded better working conditions. - Tom ve Mary daha iyi çalışma koşulları talep etti.

koşul
string
koşul
circumstance, condition; stipulation, clause
koşul
circumstance

Under the circumstances, bankruptcy is inevitable. - Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır.

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

koşul
(Bilgisayar) where
koşul
term

The next step was to negotiate terms of a peace treaty. - Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.

Would you accept those terms? - O koşulları kabul eder misin?

koşul
(Bilgisayar) when the
koşul
(Bilgisayar) while
koşul
clause
koşul
restriction
koşul
constraint

I think I've showed considerable constraint under the circumstances. - Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.

koşul
(Bilgisayar) when

When we borrow money, we must agree to the conditions. - Para borç aldığımızda koşulları kabul etmeliyiz.

koşul
(Bilgisayar) cond

Health is an important condition of success. - Sağlık başarı için önemli bir koşuldur.

You can have the last word with a woman, on the condition that it is yes. - Evet olması koşuluyla, bir kadına son sözü söyleyebilirsin.

koşul
reservation
koşul
condition

Mileage varies with driving conditions. - Kilometre performansı sürüş koşullarına göre değişir.

Health is an important condition of success. - Sağlık başarı için önemli bir koşuldur.

koşul
stipulation
koşul
requirement
koşul
(Hukuk) condition, provision
koşul
proviso
koşul
state
Türkisch - Türkisch
Şartsız
koşulsuz buyruk
Hiç bir koşula bağlı olmayan, salt olan; bir eylemi başka herhangi bir erekle bağlılık kurmadan, yalnızca kendisi için, nesnel zorunlu olarak buyuran, anlamı doğrudan doğruya kendisinde olan buyruk
koşulsuz tepke
Herhangi bir şartlandırma sürecinin başında belirli bir uyaranla sağlanan doğal tepke, şartsız refleks
koşul
Bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, bulunması gereken durum, gerekli olan özellik
koşul
Bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, bulunması gereken durum, gerekli olan özellik: "Türk Eli'nin uluları bu koşullar altında yeni toprakların, yeni vatanların gereğini duyar olmuştu."- N. Araz
koşul
Bir antlaşmada belirlenen hükümlerden her biri
koşul
Şart
koşulsuz
Favoriten