Definition von separate im Englisch Türkisch wörterbuch
- ayırmak
Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.
- It is not always easy to separate right from wrong.
Çöpü ayırmak önemlidir.
- It's important to separate the rubbish.
- ayrı
Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
- Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
Bu ayrı bir tedavi için yeterince önemli.
- This is important enough for separate treatment.
- {f} ayırt etmek
- {f} ayrıştırmak
- {f} ayrışmak
- {f} kaymağını almak
- ayrılma
Dil kültürden ayrılmaz.
- You can't separate language from culture.
Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.
- They want to separate after 40 years of marriage.
- {f} ayrı yaşamak
- aralamak
- (Kanun) mahfuz
- (Kanun) bölünmüş
- ayrı tutmak
- ayrılmak
Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.
- They want to separate after 40 years of marriage.
Karısından ayrılmak istiyor.
- He wants to separate from his wife.
- farklı
Onlar farklı odalardalar.
- They're in separate rooms.
Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir.
- When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.
- bölmek
- (karı koca) ayrı yaşamak
- ayrılmış
Sami ve Leyla çoktan ayrılmıştı.
- Sami and Layla had already separated.
Fransa İtalya'dan, Alplerle ayrılmıştır.
- France is separated from Italy by the Alps.
- (from ile) -den uzak
- {f} ayır
Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
- It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
Siyaseti dinden ayırmalıyız.
- We must separate politics from religion.
- {f} kopmak
- ayırma işareti
- {f} dağılmak
- ayırma
Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
- It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
Siyaseti dinden ayırmalıyız.
- We must separate politics from religion.
- tefrik olunmak
- {s} ferdi
- {s} tek başına olan
- (Askeri) AYIRMAK, BÖLMEK: Bir şeyi başka bir şeyden ayırmak
- aradaki bağlantıyı kesmek
- separately ayrı ayr
- {s} ayrık
- ayrı bir cisim teşkil etmek
- {f} çıkmak
- be separated ayrı yaşamak
- müstakil
- tecrit etmek
- bireysel
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
- separately
- ayrı ayrı
Üç yıl önce buraya ayrı ayrı taşındık.
- We moved here separately three years ago.
Onlar ayrı ayrı ödediler.
- They paid separately.
- separate estate
- (Politika, Siyaset) mal ayrılığı
- separate into factions
- hizipleşmek
- separate into grains
- tanelemek
- separate into
- ayır
- separate into fractions
- küçük parçalara ayır
- separate the wheat
- sapı samandan ayırmak
- separate (a metal) from an ore
- (Metal) bir cevher ayrı
- separate entity
- ayrı bir varlık
- separate excitation
- dış uyarım
- separate from
- ayrı
O sonunda kocasından ayrılmaya karar verdi.
- She finally decided to separate from her husband.
Bu şişeyi tüm diğerlerinden ayrı tutuyorum.
- I keep this bottle separate from all the others.
- separate into constituents by soaking
- bileşenlerin içine ıslatmadan ayrı
- separate issue
- ayrı bir konu
- separate out
- Filtrelemek, filtreden geçirmek
- separate ways
- yolu ayrılmak
- separate#into fractions
- küçük parçalara ayır
- separate battalion
- (Askeri) BAĞIMSIZ TABUR: Alayın bir kısmını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan tabur. Bu tabur; hem idari hem taktik bir birliktir
- separate battalion
- (Askeri) bağımsız tabur
- separate battery
- (Askeri) bağımsız batarya
- separate battery
- (Askeri) BAĞIMSIZ BATARYA: Bir taburun bir kısmını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan batarya
- separate column
- (Ticaret) ayrı sütun
- separate company
- (Askeri) BAĞIMSIZ BÖLÜK: Bir taburun bir kısmını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan bölük
- separate company
- (Askeri) bağımsız bölük
- separate corporate existence
- (Ticaret) ayrı tüzel varlık
- separate excitation
- dıştan ikazlı
- separate exciter
- dıştan uyaran
- separate fields at
- (Bilgisayar) alan ayırıcı
- separate footing
- münferit sömel
- separate from his wife
- karısından ayrılmak
- separate into factors
- (Matematik) çarpanlarına ayırmak
- separate into segments
- dilimlemek
- separate loading round
- (Askeri) keseli cephane atımı
- separate loading round
- (Askeri) terkipsiz cephane atımı
- separate loading round
- (Askeri) KESELİ ATIM: Terkipsiz keseli cephane atımı. Bak. "separate loading ammunition"
- separate maintenance
- (Kanun) ayrılık nafakası
- separate maintenance
- (Kanun) boşanma nafakası
- separate operating agency; special operations aviation; speed of advance; status
- (Askeri) müstakil işletmeler dairesi; özel harekat havacılığı; ilerleme hızı; taarruz durumu; sürekli kıyı harekatı
- separate page
- (Bilgisayar) ayrı sayfa
- separate poperty
- ayrılık mülkiyeti
- separate regiment
- (Askeri) bağımsız alay
- separate regiment
- (Askeri) BAĞIMSIZ ALAY: Bir tümen veya tugayın bir parçasını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan alay
- separate sewerage
- ayrık sistem kanalizasyon
- separate sewerage
- ayrık kanalizasyon sistemi
- separate shipments
- (Askeri) bölünmüş sevkiyat
- separate shipments
- (Askeri) BÖLÜNMÜŞ SEVKİYAT: Birlik ağırlıkları dışındaki teçhizat ve ikmal maddelerinin, tek gönderme belgesi ile, münferit olarak sevki. Birliğin kontrolü altında hareket eden birlik ağırlıkları sevkiyatı, bölünmüş bir sevkiyat değildir. Bir depodan, birlik teçhizatı ile ilgili olarak yapılan noksan malzeme sevkiyatı bölünmüş sevkıyattır. Bölünmüş sevkiyat, nakliyat grupları (assemblage) halindekiler hariç, bir ulaştırma birimine eşittir
- separate spillway
- ayrı dolusavak
- separate technical unit
- ayrı teknik ünite
- separate text at
- metin ayırıcı
- separate text with
- (Bilgisayar) metin ayırıcı
- separate#into
- ayir
- separated
- {s} ayrık
- consider something separate
- ayrı tutmak
- divided into separate articles
- madde madde
- quite separate
- apayrı
- separated
- ayrılmak
Biz ayrılmak istemiyoruz.
- We don't want to be separated.
Britanya kanalla kıtadan ayrılmaktadır.
- Britain is separated from the Continent by the Channel.
- separately
- münferit olarak
- separately
- bağımsız olarak
- separated
- {f} ayır
Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
- Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
Anne dövüşen çocukları ayırdı.
- The mother separated the fighting children.
- separately
- başka başka
- separately
- bağlantısız olarak
- separately
- ayrı olarak
Sorun ondan ayrı olarak tartışılmalı.
- This question must be discussed separately from that one.
Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?
- Pay together or separately?
- separateness
- tek başına oluş
- separateness
- ayrılık
- separating
- {f} ayır
İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
- English is one language separating two nations.
Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
- Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- separating
- {i} ayıran
İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
- English is one language separating two nations.
- distinguish or separate
- ayırt veya ayrı
- go separate ways
- Ayrı yollara gitmek
- hold separate
- Ayrı tutmak
- isolate or separate
- izole veya ayrı
- number of separate poems
- ayrı şiir sayısı
- separated
- ayrılmış
- separately
- ayriyeten
- separating
- ayırarak
- to separate good and bad
- iyi ile kötüyü ayırt etmek
- identification of separate shipments
- (Askeri) PARÇA SEVKİYATIN TANITILMASI: Deniaşırı sevkiyat için yapılan istekleri numaralandırmak, markalamayı standart hale getirmek ve sevkiyatı ilgili dökümanlara uygun olarak yapmak için tatbik edilen usul
- separated
- (sıfat) ayrık
- separately
- tek başına
- separateness
- ferdiyet
- under separate cover
- ayrı bir zarfta