ayrı

listen to the pronunciation of ayrı
Türkisch - Englisch
apart

He lives apart from his family. - O, ailesinden ayrı yaşıyor.

He lives apart from his parents. - O, ebeveynlerinden ayrı yaşıyor.

separate

They each paid separately. - Onların her biri ayrı ayrı ödedi.

We'd like separate checks. - Biz ayrı hesaplar istiyoruz.

distinct

I can make a distinction between good and bad. - İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.

That's a distinct possibility. - Bu ayrı bir olasılık.

divergent
separate, apart; different, dissimilar, distinct
aside

Don't put aside such an important detail. - Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.

Don't put aside such an important detail. - Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.

exceptional
hetero
divided

These specimens are divided into several categories. - Bu örnekler birkaç kategoriye ayrılır.

The class was divided into four groups. - Sınıf dört gruba ayrıldı.

dissimilar
discrete
segregate

The buses in Montgomery were segregated. - Otobüsler Montgomery'de ayrıldı.

Sami attended a segregated school. - Sami ayrılmış bir okula gitti.

different, distinct
discontinuous
another

There also was another reason. - Ayrıca başka bir nedeni vardı.

The buses left one after another. - Otobüsler art arda ayrıldı.

separate, apart
isolated

No nation can exist completely isolated from others. - Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.

especial
aloof; detachedly
unconnected
distanced
extra

It's a way to make a little extra on the side. - Ayrıca bu biraz ekstra yapmak için bir yoldur.

The service charge is extra. - Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.

disjunct
differential
separately ayri
detached

You have to remain detached. - Ayrı kalmak zorundasın.

dividual
singular
torn

Sami was torn to shreds by a cougar. - Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.

The cabin was torn asunder by the storm. - Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.

asunder

The cabin was torn asunder by the storm. - Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.

different

Tom and Mary left through different doors. - Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.

Elephants are divided into three different species. - Filler üç farklı türe ayrılır.

sepa
seperate
separate from

She finally decided to separate from her husband. - O sonunda kocasından ayrılmaya karar verdi.

He wants to separate from his wife. - Karısından ayrılmak istiyor.

dis

Dogs can't distinguish between colors. - Köpekler renkler arasında ayrım yapamazlar.

He advocated abolishing class distinctions. - O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.

detachedly
segregated

The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn. - Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.

The buses in Montgomery were segregated. - Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.

removed
various

Diplomats are allowed various privileges. - Diplomatlara çeşitli ayrıcalıklar tanınır.

Besides, we will lose too much time to talk about the various topics. - Ayrıca çeşitli konular hakkında konuşmakla çok fazla zaman kaybedeceğiz.

sporadic
aloof
excepted
single

Don't leave out a single detail. - Bir tek ayrıntıyı unutmayın.

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

ayrı ayrı
separately

We moved here separately three years ago. - Üç yıl önce buraya ayrı ayrı taşındık.

Tom and Mary arrived separately. - Tom ve Mary ayrı ayrı geldi.

ayrı yaşamak
separate
ayrı cinsten
heterogeneous
ayrı ayrı
severally
ayrı tutmak
sequester
ayrı ayrı
Separately, one by one, severally, respectively, asunder
ayrı düşmek
far apart
ayrı olmak
seperated
ayrı suç işleme kastı
separate criminal intent
ayrı tutulma
be kept separate
ayrı ayrı
(Hukuk) respective
ayrı ayrı
one by one
ayrı ayrı
separately, singly, one by one
ayrı ayrı
respectively
ayrı ayrı
1. separate, distinct. 2. individual, separate. 3. one by one, separately
ayrı ayrı
asunder
ayrı baskı
offprint
ayrı baş çekmek
to go one's own way
ayrı bir yere
apart
ayrı bir önem
a particular importance
ayrı bir önem vermek
place a particular importance
ayrı bölge
(Dilbilim) isolated area
ayrı durma
isolation
ayrı durmak
stand aloof
ayrı durmak
stand apart
ayrı düşmek
draw apart
ayrı düşmek
to be separated from each other
ayrı girişi olan
walk in
ayrı kalmak
stand aloof
ayrı kalmak
stand apart
ayrı kalmış
out on a limb
ayrı koymak
set off
ayrı olarak
apart

Sami spent more and more time apart from his wife. - Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.

I think we should spend some time apart from each other. - Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

ayrı olarak
individually
ayrı olarak
separately

Could you wrap this separately, please? - Bunu ayrı olarak sarar mısınız, lütfen?

Pay together or separately? - Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?

ayrı olarak düşünmek
dissociate
ayrı olma
separation
ayrı olmak
hive off
ayrı paketleyin lütfen
Wrap them separately please
ayrı seçi olmak
to withdraw one's property, cease to share things
ayrı seçi yapmak
to differentiate
ayrı seçi yapmak
to be discriminatory
ayrı telden çalmak
talk at cross purposes
ayrı tutma
sequestration
ayrı tutma
(Hukuk) exemption
ayrı tutmak
to make a distinction (between), discriminate (between)
ayrı tutmak
take aside
ayrı tutmak
discriminate
ayrı tutmak
set apart
ayrı tutmak
insulate
ayrı tutmak
set off
ayrı tutmak
individualize
ayrı tutmak
segregate
ayrı tutmak
make a distinction
ayrı tutmak
isolate
ayrı tutmak
to segregate, to make a distinction
ayrı yaşamak
to separate
ayrı yıkayın
Wash separately
ayrı ödüyoruz
We are paying separately
her biri ayrı olarak
respectively
ayrı ayrı
synthesis
ayrı ayrı
singly
ayrı olarak
shoplifting
ayrı olarak
independently
birbirinden ayrı olarak
astride
tedricen ayrı düşmek
drift apart
ayrı ayrı
several
ayrı ayrı
loose
ayrı ayrı
in separately
ayrı ayrı
separately for
ayrı ayrı
seperately
ana bir, baba ayrı
born of the same mother but of different fathers
annesi bir babası ayrı kardeş
uterine brother
annesi bir babası ayrı kardeş
uterine sister
annesi bir babası ayrı olan
uterine
ayrı ayrı
individually
bilinenden ayrı bambaşka bir hayat sürmek
lead a double life
binadan ayrı tuvalet
outhouse
birbirinden ayrı
asunder
din kurumlarından ayrı olma
secularity
eyaletlerin ayrı yönetildiği sistem
communalism
iki ayrı ve bağımsız ilkenin kabullenilmesi
dualism
karısından ayrı erkek
grass widower
kocasından ayrı yaşayan kadın
grass widow
otelde oda ve yemekleri ayrı ayrı ödeme sistemi
European plan
topluma ters düşerek ayrı duran kimse
dropout
üreme organları ayrı canlılara ait
dioecious
ayrı
Favoriten