I was nearly run over by a car.
- Neredeyse araba beni ezecekti.
That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
She almost passed out.
- O neredeyse ölüyordu.
I was almost crying for Kylie Minogue.
- Kylie Minogue için neredeyse ağlıyordum.
Practically every family has a TV.
- Neredeyse her ailede televizyon var.
Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
- Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
Tom has next to nothing in his wallet.
- Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.
She bought the book for next to nothing.
- Kitabı neredeyse bedava aldı.
The trial was all but done.
- Deneme neredeyse yapılmıştı.
The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
- Birçok küçük kasabaların ana yolları büyük ölçüde Wal-Mart gibi büyük devlerin sayesinde neredeyse bırakılmaktadırlar.
It's virtually impossible for Tom to pass the exam.
- Tom'un sınavı geçmesi neredeyse imkansız.
The battle was virtually over.
- Savaş neredeyse bitti.
My friends will be here at any moment.
- Arkadaşlarım neredeyse burada olacak.
We're just about finished here.
- Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
Almost everybody appreciates good food.
- Neredeyse herkes iyi yemeği takdir ediyor.
It's almost too good to be true.
- Bu neredeyse doğru olamayacak kadar çok iyi
The problem is as good as settled.
- Sorun neredeyse çözüldü.
My work is as good as done.
- İşim neredeyse bitti.
I scarcely believed my eyes.
- Neredeyse gözlerime inanamıyordum.
I scarcely slept a wink.
- Neredeyse gözümü bile kırpmadım.
I'm just about finished with my homework.
- İşimi neredeyse bitirdim.
Tom can eat just about anything but peanuts.
- Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
We had next to nothing in the kitchen.
- Mutfakta neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu.
He knows next to nothing about the issue.
- O konuda neredeyse hiçbir şey bilmiyor.
It's almost half past eleven.
- Saat neredeyse yedi buçuktur.
Tom was half beaten to death.
- Tom neredeyse ölümüne dövüldü.
I pretty much finished reading the novel.
- Romanı okumayı neredeyse bitirdim.
She ignored him pretty much all day.
- Neredeyse bütün gün onu görmezden geldi.
Mike eats out almost every night.
- Mike neredeyse her gece dışarda yer.
That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
- Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
Tom almost forgot about the meeting.
- Tom neredeyse toplantıyı unutuyordu.
Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
Tom is at home almost every evening.
- Tom neredeyse her akşam evdedir.
I was nearly run over by a car.
- Neredeyse araba beni ezecekti.
That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
I have hardly any money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
He scarcely ever watches TV.
- O, neredeyse hiç tv izlemez.
They have scarcely gone out since the baby was born.
- Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
I have hardly any money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
There's hardly any coffee left in the pot.
- Demlikte neredeyse hiç kahve yok.