Beat the egg whites until stiff.
- Yumurta beyazlarını katılaşana kadar çırpın.
I felt a little stiff.
- Ben biraz katı hissettim.
My parents are very strict.
- Ebeveynlerim çok katı.
America has strict laws to protect human rights.
- Amerika'da insan haklarını korumak için katı yasalar vardır.
Matter can exist as a solid, liquid, or gas.
- Madde katı, sıvı veya gaz olarak bulunabilir.
All of the suspects have solid alibis.
- Şüphelilerin hepsinin katı mazeretleri var.
Boil my eggs hard, please.
- Yumurtamı katı kaynat lütfen.
Tom was hard on Mary.
- Tom Mary'ye karşı katıydı.
The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program.
- Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.
Last summer, I finally left the firm that I had joined twelve years before.
- Geçen yaz, sonunda on iki yıl önce katılmış olduğum firmadan ayrıldım.
From the viewpoint of tissue culture, the environment for this experiment should be more rigidly defined.
- Doku kültürü bakış açısından, bu deney için çevre daha katı bir şekilde tanımlanmış olmalıdır.
Tom has an ironclad alibi.
- Tom'un katı bir mazereti var.
Tens of thousands of people gathered in Saint Peter's Square on Sunday morning, despite the cold and the rain, to take part in Solemn Mass with Pope Francis in celebration of Easter.
- On binlerce insan soğuk ve yağmura rağmen Paskalya kutlamasında Papa Francis ile Dindar Kütleye katılmak için pazar sabahı Aziz Petrus Meydanında toplandı.
Things are pretty grim now.
- Şartlar artık çok katı.
The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache.
- Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.
The results of the experiment were mixed. Some participants reacted positively, but others offered severe criticism.
- Deneyin sonuçları karışıktı. Bazı katılımcılar olumlu tepki verdiler ama diğerleri ağır eleştiri sundular.
I love hard-boiled eggs.
- Katı yumurtayı seviyorum.
I hard-boiled an egg.
- Ben yumurtayı katı kaynattım.
Asia is roughly four times the size of Europe.
- Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
You need an elevator if you want to go down twenty storeys.
- Yirmi kat aşağıya gitmek istiyorsan bir asansöre ihtiyacın var.
All storeys of the house are made of wood.
- Evin tüm katları ahşaptan yapılmıştır.
Tom folded the paper before handing it to Mary.
- Tom kağıdı Mary'ye vermeden önce katladı.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
My flat is on the third floor.
- Benim dairem üçüncü katta.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
Kate was surprised by Brian's story.
- Kate Brian'in hikayesine şaşırmıştı.
I live in a two story house.
- Ben iki katlı bir evde yaşarım.
Tom has a big box of stuff in my attic.
- Tom'un çatı katımda büyük bir eşya kutusu var.
Sami was waiting in the attic.
- Sami çatı katında bekliyordu.
Tom walked down a flight of stairs.
- Tom bir kat aşağıya yürüdü.
Tom's knee hurts when he walks up or down stairs.
- Yukarı veya alt kata yürürken Tom'un dizi acıyor.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
He is twice as old as I.
- Benim iki katım kadar yaşlıdır.
Church participation has fallen.
- Kilise katılımı düştü.
Sami falls into that category of people.
- Sami o kategorideki insanlar arasında yer alır.
His revenue doubled after retirement.
- Onun geliri, emekli olduktan sonra iki katına çıktı.
They need to eat double that amount.
- O miktarın iki katını yemeliler.
A is 5 times as long as B.
- A, B'nin 5 katı kadar uzundur.
She knows ten times as many English words as I do.
- O benimkinin on katı fazla ingilizce kelime biliyor.
Tom walked down a flight of stairs.
- Tom bir kat aşağıya yürüdü.
I carried Tom down two flights of stairs.
- Tom'u iki kat aşağıya taşıdım.
I watched the film named Texas Chainsaw Massacre with my girlfriend yesterday. She was very afraid.
- Dün kız arkadaşımla birlikte Teksas Motorlu testere Katliamı adında bir film izledim. O çok korktu.
The house needs a new coat of paint.
- Evin yeni bir kat boyaya ihtiyacı var.
They put a coat of paint on the chair.
- Onlar sandalyeye bir kat boya sürdüler.
My flat is on the third floor.
- Benim dairem üçüncü katta.
My flat is located on the first floor.
- Dairem birinci katta bulunmaktadır.
The upper ocean has warmed up much more than deeper layers.
- Üst okyanus derin katmanlardan çok daha fazla ısındı.
Baklava are sweet pastries made from layers of filo dough filled with chopped nuts.
- Baklava kıyılmış fındık ile dolu filo hamur katmanları yapılan tatlı hamurdur.
Tom doesn't live in the basement.
- Tom bodrum katında yaşamıyor.
Tom discovered two dead bodies in his basement.
- Tom bodrum katında iki ceset keşfetti.
Sales of prescription opioids in the United States have nearly quadrupled from 1999 to 2014.
- Amerika Birleşik Devletlerinde reçeteli morfin türevi ilaçların satışları 1999'dan 2014'e kadar neredeyse dört katına çıktı.
Overdose deaths from opioids have nearly quadrupled since 1999.
- Morfin türevi ilaçlardan gelen aşırı doz ölümleri 1999'dan beri yaklaşık dört katına çıktı.
Tom earns twice as much as Mary.
- Tom Mary'nin iki katı kadar çok kazanır.
Tom swore that he ate at least twice as much as his wife.
- Tom, en az onun eşinin iki katı kadar yediğine yemin etti.
The gift shop is on the second deck.
- Hediyelik eşya mağazası ikinci katta.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
The number of employees doubled in ten years.
- Çalışan sayısı on yıl içinde iki katına çıktı.
During her childhood she was a romanticized Katherine, dressed by her misty-eyed, fussy mother in dresses that looked like ruffled pillowcases. By high school she'd shed the frills and emerged as a bouncy, round-faced Kathy - - - At university she was Kath, blunt and no-bullshit in her Take-Back-the-Night jeans and checked shirt - - - When she ran away to England, she sliced herself down to Kat. It was economical, street-feline, and pointed as a nail.