The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
Belgium is not as big as France.
- Belçika Fransa kadar büyük değildir.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Tom would never ever do something like that.
- Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.
I'm too old to do something like that.
- Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
I expect to stay in Boston a day or so.
- Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.
All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.
- Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
What does the bill amount to?
- Fatura ne kadar tutuyor?
What is the total amount of money you spent?
- Harcadığın para toplam ne kadar?
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The population of Italy is about half as large as that of Japan.
- İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
The population of China is about eight times as large as that of Japan.
- Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
She can be trusted to some degree.
- Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water.
- İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.
My son can count up to a hundred now.
- Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.
He earns three times as much as I do.
- O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
She had lived in Hiroshima until she was ten.
- On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.
He worked from morning till night.
- O, sabahtan akşama kadar çalıştı.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
As far as my experience goes, such a plan is impossible.
- Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.
Don't race the car. We want to make it go as far as possible.
- Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.
When I was young, I tried to read as many books as I could.
- Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.
You should read as many books as you can.
- Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.
We had no choice but to wait for a while until the store opened.
- Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
Why don't you wait here while I finish what I'm doing?
- Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?
Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination.
- Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
I've never woken up this early.
- Hiç bu kadar erken kalkmadım.
Never be this late again.
- Asla tekrar bu kadar geç kalma.
It is boiled just enough.
- Sadece yeteri kadar kaynatılır.
This book is easy enough for me to read.
- Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
Hand it over. That's all you've got?
- Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much.
- Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
You don't have to give yourself such airs.
- Bu kadar çalım satmak zorunda değilsin.
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How long is the bridge?
- Köprü ne kadar uzunluktadır?
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
You must carry the task through to the end.
- Sonuna kadar görevi taşımalısın.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.