kötü kötü

listen to the pronunciation of kötü kötü
Türkisch - Englisch
angrily; malevolently; maliciously
kötü
wicked

Punish the wicked and save the weak. - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.

Don't do wicked things. - Kötü şeyler yapmayın.

kötü kokmak
stink
kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

kötü
bad

I've got a bad stomachache. - Kötü bir karın ağrım var.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

kötü kötü bakan
squint-eyed
kötü kötü bakmak
glare
kötü kötü düşünmek
to brood, think of troubling things
kötü davranmak
abuse
kötü
nasty

Tom has a nasty cut on his leg. - Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.

He caught a nasty cold because he stayed up late last night. - Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.

kötü niyet
malice

I bear him no malice. - Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.

He did it without malice. - Onu kötü niyet olmadan yaptı.

kötü adam
villain

The hero became the villain. - Kahraman kötü adam oldu.

The villain threatened to defenestrate the hostages. - Kötü adam rehineleri pencereden atmakla tehdit etti.

kötü niyetli
malicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

Malicious gossip spreads like wildfire. I guess that's why they say bad news travels fast. - Kötü niyetli dedikodular orman yangını gibi yayılır.Sanırım kötü haber tez yayılır demelerinin nedeni budur.

kötü şöhretli
infamous

The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders. - 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.

While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief. - Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.

kötü davranan
abusive
kötü davranma
mistreatment
kötü havadan aşınma
weathering
kötü
haunted
kötü
lousy

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

en kötü
worst

Tom is his own worst enemy. - Tom, kendisinin en kötü düşmanı.

You must prepare yourself for the worst. - En kötüsü için kendinizi hazırlamalısınız.

kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü davranma
ill-treatment
kötü huylu
bad tempered
kötü muamele
ill-treat
kötü niyetle bakmak
leer
kötü temsil etme
misrepresentation
kötü temsil etmek
misrepresent
kötü yönetim
mismanagement
kötü yönetmek
misrule
kötü örnek
apology
kötü şöhret
infamy
çok kötü
(Gıda) very bad

She felt very bad that day. - O, o gün çok kötü hissetti.

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.

çok kötü
terrible

Smoking is terrible for your health. - Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.

She looked terrible at that time. - O zaman çok kötü görünüyordu.

çok kötü durumda
at a low ebb
kötü
badly

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

He behaved badly to his sons. - O, oğullarına kötü davrandı.

kötü
adverse
kötü
poorly

Tom did poorly on the test. - Tom testte kötü şekilde yaptı.

I speak French very poorly. - Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.

kötü davranmak
serve
kötü durum
predicament
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
en kötü
wickedest
en kötü
most wicked
en kötü
most evil

In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world. - Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.

Tom is the most evil person I have ever met. - Tom şimdiye kadar tanıdığım en kötü kişidir.

hazırlamak (kötü bir plan)
brew
hazırlamak (kötü bir şey)
brew
iyi kötü
somehow
iyi kötü
more or less
iyi kötü
in someway or other
korkunç derecede kötü
monstrous
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

Our experiment went wrong last week. - Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.

I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me. - Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, I have bad news. - Ne yazık ki kötü haberim var.

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

kötü
(Tıp) mis-
kötü adam
scoundrel
kötü ayar
maladjustment
kötü gün
(deyim) a rainy day
kötü gün
a dark day
kötü hava
vitiated air
kötü hava
asperity
kötü hava
inclement weather
kötü hava
bad air
kötü koku
malodour
kötü koku
(Askeri) offensive odor
kötü koku
(Tıp) fetor
kötü not
a bad mark
kötü ruh
dybbuk
kötü sonuç
anti-climax
kötü yönetim
misconduct
kötü yönetmek
mishandle
kötü ünlü
disreputable
kötü şaka
dirty joke
kötü şey
bad
son derece kötü
abject
yahudi (kötü)
(Argo) sheeny
zenci (kötü)
spade
çok kötü
abysmal
çok kötü
ghastly
çok kötü
vicious
çok kötü
unspeakable
çok kötü
atrocious
çok kötü
diabolical
çok kötü
bad

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

How's it going? Not too bad. - Nasılsın? Çok kötü değil.

çok kötü
how about that?
çok kötü
egregious
çok kötü
abominable
çok kötü
evil

There is much evil in the world. - Dünyada çok kötülük var.

Some people are evil. - Bazı insanlar çok kötüdür.

çok kötü
deplorable

The road is in a deplorable state. - Yol çok kötü durumda.

çok kötü
nefarious
çok kötü
execrable
çok kötü
unmentionable
çok kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

çok kötü
criminal
çok kötü
sad
çok kötü
wretched
çok kötü
awfully
kötü
awful

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

en kötü ihtimalle
worst case scenario
eskiden kötü, bozuk mal satan kimse
old bad, bad person selling the goods
işler kötü
business facing setback
işlerin kötü gitmesi
business facing setback
kötü davranma
snub
kötü etkile
bad influence
kötü gidiş
going bad
kötü mal
bad property
pef. kötü iş
PEF. bad job
kötü davranış, kötü muamele
(Hukuk) ill treatment
Türkisch - Türkisch

Definition von kötü kötü im Türkisch Türkisch wörterbuch

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Englisch - Türkisch
kötü kötü
Favoriten