Definition von final im Englisch Türkisch wörterbuch
- final
- nihai
Tom nihai kararı Mary'ye bıraktı.
- Tom left the final decision to Mary.
O, nihai taslakla meşguldür.
- He is busy with the final draft.
- son
Romanın son sayfasını henüz okumadım.
- I haven't read the final page of the novel yet.
Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
- The lioness finally gave chase to the gazelle.
- kesin
O bütçe henüz kesinleşmiş değil.
- That budget isn't yet final.
Mahkemenin kararı kesindir.
- The court's decision is final.
- spor final
- dönem sonu sınavı
- gazet
Gazetelere göre adam sonunda itiraf etti.
- According to the papers, the man has finally confessed.
Sonunda oturmak ve gazete okumak için zaman buldum.
- I finally found time to sit down and read the newspaper.
- son maç
- yıl sonu
- bitmiş
Henüz hiçbir şey bitmiş değil.
- Nothing is final yet.
- sonda gelen
- son karşılaşma
- kati
Katil sonunda dün gece yakalandı.
- The murderer was finally caught last night.
- sonuncu
- sonunda
Sonunda,gerçeği öğrendik.
- Finally we have learned the truth.
Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
- The lioness finally gave chase to the gazelle.
- {s} spor final: final match final maçı
- {s} kusursuz
- {i} final karşılaşması
- {i} son baskı (gazete)
- son ga
- final cause nihai maksat
- {i} yıl sonu, sömestr sonu veya kurs sonu sınavı
- {i} final sınavı
Final sınavında birkaç hata yaptım.
- I made several mistakes on the final exam.
Final notuna gelince, bu senin final sınavına bağlı.
- As to your final grade, that depends on your final examination.
- {s} en son
Tom ve Mary en sonunda yalnız kalmışlardı.
- Tom and Mary were finally alone.
En sonunda kafa karıştıran labirentten dışarı çıkabildim.
- I finally found my way out of the confusing maze.
- sömestre sonu imtihanı
- spor kesin sonuç veren oyun
- son baskı
- bir spor karşılaşmasmın son ve kati denemesi
- nihade
- finally
- nihayet
Tamam, pekala, Willie nihayet kabul etti.
- Well, OK, Willie finally agreed.
Bu giysiler nihayet kuru.
- These clothes are finally dry.
- finally
- en sonunda
Tom en sonunda Mary'yi yeni bir bilgisayar alması için ikna etti.
- Tom finally talked Mary into buying a new computer.
Tom ve Mary en sonunda yalnız kalmışlardı.
- Tom and Mary were finally alone.
- final situation
- son durum
- final approach
- (Askeri,Havacılık) son yaklaşma
- final approach fix
- (Havacılık) son yaklaşma noktası
- final assembly
- son montaj
- final cause
- (Kanun) asıl gaye
- final clauses
- (Politika, Siyaset) son hükümler
- final control
- (Tekstil) son kontrol
- final copy
- (Bilgisayar) son kopya
- final cost
- (Ticaret) son maliyet
- final cut
- son kesim
- final date
- (Ticaret) son gün
- final drive
- (Otomotiv) ayna mahruti
- final drive
- şanzıman
- final exit
- son çıkış
- final glide
- (Dilbilim) gevşeme
- final grade
- (Eğitim) kanaat notu
- final grade
- başarı notu
- final invoice
- (Ticaret) kesin fatura
- final judgment
- (Kanun) kesin hüküm
- final phoneme
- (Dilbilim) sonses
- final settings
- (Bilgisayar) son ayarlar
- final stage
- (Elektrik, Elektronik) son aşama
- final stage
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) son kat
- final warning
- (Bilgisayar) son uyarı
Sana son uyarımı veriyorum.
- I'm giving you my final warning.
Bu son uyarın olacak.
- That will be your final warning.
- final whistle
- bitiş düdüğü
- final words
- son sözler
Onun son sözleri nelerdi?
- What were her final words?
Onlar Tom'un son sözleriydi.
- Those were Tom's final words.
- final account
- kesin hesap
- final account
- nihai hesap
- final balance
- son bakiye
- final balance
- kesin bakiye
- final balance sheet
- kapanış bilançosu
- final cause
- son amaç
- final cavity adjustment
- son boşluk ayarlaması
- final cost
- kesin maliyet
- final decision
- son karar
- final deficit
- nihai açık
- final exam
- final sınavı
- final examination
- bitirme sınavı
- final goods
- nihai mallar
- final invoice
- gerçek fatura
- final judgment
- son yargı
- final judgment
- son karar
- final judgment
- kesin karar
- final match
- final maçı
- final maturity
- vade tarihi
- final payment
- son ödeme
- final phoneme
- son ses
- final port
- varış limanı
- final product
- nihai ürün
- final provisions
- son hükümler
- final quotation
- borsa kapanış fiyatı
- final receipt
- nihai makbuz
- final receipt
- son makbuz
- final report
- son rapor
- final total
- genel toplam
- final total
- son toplam
- final treatment
- son işlem
- final velocity
- son hız
- Final review
- Son İnceleme
- final amplifier
- çıkış amplifikatörü
- final conclusion
- sonuca
- final demand
- (Finans) Ödeme için son ihbar
- final dividend
- son temettü
- final draft
- iş learning which error and on producing a perfect performance from the concentrates on avoiding beginning
- final elasticity
- nihai elastiklik, son esneklik
- final four
- dört final
- final glide
- gevşeme, gevşeme evresi
- final massecuite
- son lapa
- final molasses
- son melas
- final port
- varis limanı
- final pressure
- son basınç
- final remark
- Son söz
- final result
- varılan son nokta
- final saturation
- son karbonatlama
- final selector
- son seçici
- final settlement
- nihai çözüm
- final solution
- nihai çözüm
- final stage
- son kat, çıkış katı
- final sulphitation
- son kükürtleme
- final temperature
- son sıcaklık
- final touch
- Son dokunuş
- final value
- Son fiyat
- final volume
- son hacim
- final acceptance
- (Mimarlık) kesin kabul
- final accreditation
- (Mukavele) kesin kabul
- final act
- son senet
- final act
- (Askeri) nihai senet
- final act
- (Askeri) kapanış dosyası
- final agenda
- (Politika, Siyaset) nihai gündem
- final approach
- (Askeri) SON YAKLAŞMA: a. Belirli bir uçağın dönüş veya üsse dönüş için son usulü tamamlamasını müteakiben; b. Belirli bir tespit noktasını geçince; c. Usul için belirlenen son izi önleyinceye ve hava koridorunda bir noktayı geçtikten sonra, (1) iniş yapabilir veya (2) kaçırılmış yaklaşma usulü yapılır
- final assembly area
- (Askeri) İLERİ TOPLAMA BÖLGESİ: Bir taarruza hazırlanmak için kıtaların toplandıkları yer. İlk toplanma bölgesinde hazırlıklarını bitiren kıtalar muharebeye girecekleri son toplanma bölgesine intikal ederler. Bu terim şimdi kullanılmamaktadır
- final attempt
- (Spor) son vuruş
- final boarding call for flight 120
- 120 numaralı uçuş için son çağrı
- final bomb release line
- (Askeri) SON BOMBA SALIŞ HATTI: Savunulan bir bölge veya hedefi çevreleyen bir bombardıman uçağının, bölge veya hedef uzak noktasında bir isabet elde etmek için, üzerinde son bombasını bırakması gereken, hayali bir hat. Ayrıca bakınız: "bomb release line
- final cadence
- (Muzik) bitim kadansı
- final cadence
- (Muzik) bitiriş kadansı
- final controlling element
- son denetim ogesi
- final coordination line
- (Askeri) Taarruz mevzii
- final coordination line
- (Askeri) SON KOORDİNASYON HATTI: Manevra unsurlarının son yayılma durumuna geçmeleri ile destek ateşlerinin kaldırılması veya kaydırılmasının koordine için kullanılan, düşman mevziine yakın bir hat. Arazide tanınabilen bir hat olmalıdır
- final cover
- (Çevre) nihai örtü
- final current
- nihai akım
- final cut drum
- son kesim tamburu
- final decision
- son söz
Son söz öğrencilere kalmış.
- The final decision rests with the students themselves.
- final decision
- kesin hüküm
- final decision
- (Kanun) kati karar
- final delivery
- son teslimat
- final descent
- (Havacılık) son iniş
- final design
- kati proje
- final destination
- (Askeri) (MERCHANT SHIPPING) EN SON VARIŞ LİMANI (DENİZ ULAŞTIRMASI): Bir konvoy veya münferit (konvoy içinde veya bağımsız) bir geminin ulaştırma planlaması talimatı verilip verilmemesine bakılmaksızın varacağı son liman. Ayrıca bakınız: "destination (merchant shipping) "
- final diameter
- (Askeri) son çap
- final disposal
- (Nükleer Bilimler) son depolama
- final disposal procedures
- (Askeri) NİHAİ TAHRİP YÖNTEMLERİ/AMELİYELERİ: Bir yerde tahrip edilmesi veya yakılması, bir tahrip bölgesine taşınması veya diğer uygun vasıtalarla tahrip edilmesini içerebilecek, patlayıcı ordudonatım malzemesinin son tahrip işlemi
- final drawings
- final resimler
- final drawings
- final projeler
- final drive
- (İnşaat) cer
- final editing
- son kurgu
- final embossing
- (Tekstil) son gofraj
- final estimate
- ikinci keşif
- final estimate
- son keşif
- final evidence
- (Kanun) kesin delil
- final feedband
- son besleme bandı
- final finish
- (Tekstil) son apre
- final fling
- (deyim) son eglence sansi
- final form
- (Dilbilim) bitmiş sınav
- final form
- nihai şekil
- final form
- (Dilbilim) hazırlanmış sınav
- final form text
- (Bilgisayar) son biçimini almış metin
- final governing standards
- (Askeri) son yürütme standartları
- final heat
- spor final koşusu
- final host
- son konakçı
- final indorsment
- (Askeri) SON VUKUAT KAYDI: Bir askerin hizmetten yalnız terhis, ölüm vesaire sebeplerden dolayı ayrıldığı zaman doldurulan ve şahsi künye defterinde bulunan kaydı
- final inspection
- (Askeri) SON MUAYENE: Bak. "technical inspection", teftiş
- final journey
- son yolculuk
- final language
- son dil
- final masscuite
- (Gıda) son lapa
- final notice
- son bildirim
- final operational capability
- (Askeri) Nihai harekat imkan ve kabiliyeti
- final perimeter
- nihai çevre
- final plan
- (Askeri) nihai plan
- final plan
- (Askeri) NİHAİ PLAN: Yetkili makam veya onun namına imzalanan taslakları onaylanmış ve koordine yapılmış bir plan
- final pressure
- bitiş basıncı
- final protective fire
- (Askeri) TEVKİF ATEŞİ: Düşman hücumunu, her türlü görüş şartları altında, muharebe mevzii üzerinde durdurmak için hazırlanmış planlı savunma ateşleri. Muharebe sahasının hemen önüne yapılan havan ve topçu barajları ve makineli tüfeklerin tevkif ateşlerinden ibaret, birinci derecede öncelik dereceli ve önceden kararlaştırılmış ateş engeli. Ayrıca bakınız: "fire"
- final protective fire
- (Askeri) (FPT) Taarruz ateşi, tevkif ateşi
- final protective fire
- (Askeri) tevkif ateş
- final protective line
- (Askeri) TEVKİF ATEŞİ HATTI: Bir savunma mevziinde mevcut bütün silahlardan yapılacak makaslama ateşleri "interlocking fires" ile düşman hücumunu durdurmak üzere seçilmiş hat. Tevkif ateş hattı mevziin cephesine paralel olduğu gibi eğimli de olabilir
- final quotation
- kapanış fiyatı (borsa)
- final rehearsal
- genel prova [tiy.]
- final reply
- nihai yanıt
- final report; frequency response
- (Askeri) son rapor; frekans cevabı
- final response
- nihai yanıt
- final retouch
- son rötuş
- final rinse
- son durulama
- final safety analysis report
- (Nükleer Bilimler) son güvenlik analizi raporu
- final sailing
- (Askeri) nihai hareket
- final sales
- (Ticaret) nihai satışlar
- final say
- son söz
Ne yazık ki, Tom bununla ilgili son sözü söyleyen kişi değil.
- Unfortunately, Tom isn't the one who has the final say on this.
Tom senin son söze sahip olduğunu söyledi.
- Tom said you have the final say.
- final scan
- (Bilgisayar) son tarama
- final selection
- (Askeri) nihai seçim
- final shipment
- (Tekstil) son yükleme
- final sitting
- kapanış toplantısı
- final situation
- son durumu
- final spinning speed
- (Tekstil) nihai eğirme hızı
- final statement
- (Mukavele) kesin hesap
- final statement
- (Askeri) SON ÖDEME BELGESİ: Bir askere terhis suretiyle hizmetten ayrılırken, ödenmesi icap eden paraya ait bir beyanı içeren ödeme belgesi
- final strength
- son dayanım
- final stress
- son gerilme
- final survey
- son etüt
- final survey
- kesin ölçüm
- final test
- son deneme
- final touch
- son rötuş
- final type examination
- (Askeri) KATİ TIBBİ MUAYENE: Bak. "physical examination"
- final velocity
- final hız
- field circular; final coordination; floating causeway; floating craft; force com
- (Askeri) sahra sirküleri; son koordinasyon; (bataklık tipi bir arazide) yüzer köprü; yüzen araç; kuvvet komutanı
- field press censorship; final planning conference
- (Askeri) sahrada basına sansür; son planlama konferansı
- finally
- sonunda
Sonunda,gerçeği öğrendik.
- Finally we have learned the truth.
Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
- The lioness finally gave chase to the gazelle.
- compete in final
- final oynamak
- compete in final
- (Spor) finalde karşılaşmak
- finally
- tamamen
Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
- Tom and Mary were finally completely alone.
- finally
- bir de
Tom sonunda Mary'den bir ders kitabı aldı.
- Tom finally got a text from Mary.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
- finally
- velhasıl
- finals
- final sınavı
- finals
- final
Biz finale yükseldik.
- We advanced to the finals.
Jim, finaller için sıkı çalışıyor.
- Jim is studying hard for his finals.
- meet somebody in final
- (Spor) finalde oynamak
- meet somebody in final
- (Spor) finalde karşılaşmak
- finally
- kesin olarak
- Finally
- sonuç olarak
- finals
- finaller
- be final
- kesinlik kazanmak
- finally
- sözün kısası