eskimek

listen to the pronunciation of eskimek
Türkisch - Englisch
wear off
become old
wear out
become worn out
age
frazzle
date
stale
grow old
wear down
(for something) to become worn-out, become old
to grow old (while working at one job)
to become worn out, to wear out; to age
wear away
eski
old

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

There was nothing but an old chair in the room. - Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.

eskime
wear
eski
former

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

My grandmother used to use her sewing machine a lot in the past. - Büyükannem eskiden dikiş makinesini çok kullanırdı.

People attach more importance to popular culture today than in the past. - İnsanlar günümüzde popüler kültüre eskisinden daha çok önem vermekte.

eski
vintage

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

eski
{s} ancient

The ancient Greeks knew as much about the solar system as we do. - Eski Yunanlar güneş sistemi hakkında bizim bildiğimiz kadar çok şey biliyorlardı.

Contemporary Persian poems haven’t been known in west world as well as ancient ones. - Eski olanlarının yanı sıra çağdaş Farsça şiirler batı dünyasında bilinmemektedir.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom is Mary's ex-boyfriend. - Tom Mary'nin eski erkek arkadaşı.

Tom is Mary's ex-husband. - Tom Mary'nin eski kocasıdır.

eski
(Dilbilim) given

Maybe I shouldn't have given Tom my old bicycle. - Belki Tom'a eski bisikletimi vermemeliydim.

I should've given Tom my old trombone. - Ben eski trombonumu Tom'a vermeliydim.

eski
shabby

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

In the end, we ended up eating at that shabby restaurant. - Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

Older carpets are more valuable than newer carpets. - Eski halılar yeni halılardan daha değerlidir.

eski
back

Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near. - İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.

The old church on the hill dates back to the twelfth century. - Tepenin üstündeki eski kilise on ikinci yüzyıla kadar uzanmaktadır.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

eski
old-fashioned

I'm a bit old-fashioned. - Ben biraz eski kafalıyım.

My father is a bit old-fashioned. - Babam biraz eski kafalıdır.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

My old friend wrote to me, informing me of his return from abroad. - Eski arkadaşım bana yazdı, yurt dışından dönüşü ile ilgili bilgi verdi.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
eskime
accelerated aging
eskime
wearing
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

eski
used

She is no longer what she used to be. - O artık eskisi gibi değil.

Soccer is more popular in Japan than it used to be. - Futbol Japonya'da eskisinden daha popüler.

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

Tom always gives the same old excuse for being late for school. - Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.

This former child actor later became a drug addict. - Bu eski çocuk oyuncu daha sonra bir uyuşturucu bağımlısı oldu.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eskime
aging
eski
the old
eski
an old
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

He came a little earlier than he used to. - Eskisinden biraz daha erken geldi.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

He threw away a bunch of old letters. - Bir sürü eski mektup attı.

He went to Rome, where he saw a lot of old buildings. - O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Tom didn't need to get up as early as he did. - Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.

Many early cars used a tiller instead of a steering wheel. - Birçok eski araba direksiyon yerine yeke kullanırdı.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci. - Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.

Kabuki is an old Japanese art. - Kabuki eski bir Japon sanatıdır.

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

I got a letter from an old friend yesterday. - Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.

It's been so long since we've met, let's have a drink or two and talk about the good old days. - Tanıştığımızdan beri uzun zaman oldu, bir ya da iki içki içelim ve iyi eski günlerden konuşalım.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
eskime
becoming old
eskime
ageing
eskime
obsolescence
eskime
fatigue
Türkisch - Türkisch
Eski duruma gelmek: "Artık eskidiğimiz için evde de pek telaş etmezler."- R. N. Güntekin
Yaşlanmak
Eski duruma gelmek
Yıpranmış: "Yerde değerli ama artık eskimiş bir halı."- T. Buğra
Yıpranmış
(Osmanlı Dönemi) TEŞENNÜN
eskileşmek
(Osmanlı Dönemi) IHLİVLAK
(Osmanlı Dönemi) NAHR
(Osmanlı Dönemi) TEFSA'
(Osmanlı Dönemi) FESA
(Osmanlı Dönemi) TEŞAÜN
Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskime
Eskimek işi
eskimek
Favoriten