düzle

listen to the pronunciation of düzle
Türkisch - Englisch
{f} levigate
{f} smoothing
{f} smooth
düz
smooth

I think that will go smoothly. - Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.

If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day. - Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.

düzlemek
{f} plane
düzlemek
{f} smooth
düzlemek
smooth out
düz
plain

I'm just a plain old office worker. - Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.

Try to write in plain English. - Düz İngilizce ile yazmaya çalış.

düz
straight

I want to go straight. - Ben düz gitmek istiyorum.

Lidia has blonde straight hair. - Lidia'nın sarı düz saçları var.

düz
flat

Its surface was as flat as a mirror. - Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.

This child believes that the earth is flat. - Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.

düz
{s} even

Tom organized the event. - Tom etkinliği düzenledi.

Tom has been calling me regularly every evening. - Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.

düzlemek
{f} even
düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis. - Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.

Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible? - Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?

düz
(Otomotiv) flat base
düzlemek
straighten
düzlemek
grade
düzlemek
level out
düz
flattened
düz
right

I can't think straight right now. - Şu anda düzgün düşünemiyorum.

You must put these mistakes right. - Bu hataları düzeltmelisin.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

I'm going to raise my English level. - İngilizce düzeyimi yükselteceğim.

Have you checked the oil level recently? - Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?

düz
direct
düzlemek
level
düzlemek
rub down
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

The plane rose sharply before leveling off as it left the coast. - Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.

She lives on another plane of existence. - O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

düz
forehand
düz
running
düzlemek
smooth over
düzlemek
flush
düzlemek
flatten
düzlemek
point up
düzlemek
to smooth, flatten, level
düzlemek
slick
düzlemek
(tahta vb.) try out
düzlemek
to mill, machine
düzlemek
to grade (land, road)
düzlemek
sleek
düzlemek
plaster
düzlemek
to smooth, to level, to flatten
düzlemek
shallow
düzle
Favoriten