baştan

listen to the pronunciation of baştan
Türkisch - Englisch
anew
baş
afresh
all over

Now I have to start all over again. - Şimdi her şeye baştan başlamalıyım.

Tom had to listen to the whole story all over again. - Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.

from the beginning, from the start
(Tıp) de novo
beforehand
initially
from the word go
from the very beginning
denovo
baştan çıkarmak
seduce
baş
top

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

baş
{i} beginning

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

baş
{i} leader

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

Former London mayor Boris Johnson was the leader of the campaign for Brexit. - Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson Brexit için kampanyanın lideriydi.

baş
{i} head

Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council. - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

baş
main

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

baş
{s} initial

The couples carved their initials in oak trees. - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

The couple carved their initials in an oak tree. - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.

baştan sona
over

Tom carefully read over the contract. - Tom sözleşmeyi dikkatli bir şekilde baştan sona okudu.

He painted the door over white. - Baştan sona kapıyı beyaza boyadı.

baştan savmak
skirt
baştan savmak
put off
baştan çıkarıcı
tempting
baştan çıkarmak
inveigle
baştan çıkarıcı
seductive

Success can also be seductive. - Başarı aynı zamanda baştan çıkarıcı olabilir.

None of this is very seductive. - Bunun hiç biri çok baştan çıkarıcı değil.

baştan çıkarmak
entice
baştan çıkarmaya çalışmak
solicit
baştan başa incelemek
examine thoroughly
baştan savma
Slipshod, shoddy, sloppy, slack, perfunctory, botched, cursory
baştan savma bir şekilde
In a slapdash manner, perfunctorily
baştan savma yapmak
Skimp
baştan ayağa
from top to toe
baştan ayağa
cap a pie
baştan ayağa kadar
(Konuşma Dili) from head to foot, altogether
baştan aşağı
from head to foot, from top to bottom; entirely, throughout
baştan aşağı
from top to bottom, from head to foot, from end to end, throughout
baştan aşağı süzmek
to eye from head to foot
baştan aşağı süzmek
look up and down
baştan aşağı ıslatmak
wet through
baştan başa
thru
baştan başa
thro

The two boys traveled throughout the land. - İki çocuk araziyi baştan başa dolaştı.

baştan başa
throughout
baştan başa
from end to end, entirely
baştan başa
from top to bottom
baştan başa
(Hukuk) overall
baştan başa
through

The two boys traveled throughout the land. - İki çocuk araziyi baştan başa dolaştı.

baştan başa değiştirmek
sweep clean
baştan başa okumak
to read from cover to cover
baştan beri
from the off
baştan beri
from the outset
baştan beri
all along

Sami was the killer all along. - Sami baştan beri katildi.

baştan farzetmek
presuppose
baştan itibaren
from the first
baştan kıça kadar
fore and aft
baştan savma
run around
baştan savma
a) slipshod, shoddy, sloppy, slack, perfunctory, botched, cursory b) slapdash, perfunctorily
baştan savma biçimde yapmak
perform perfunctorily
baştan savma cevap
quibble
baştan savma yapmak
fudge
baştan savma yapmak
shuffle through smth
baştan savma yapmak
underdo
baştan savma yapmak
to botch
baştan savma yapıvermek
improvise
baştan savmacı
dabbler
baştan savmalık
cursoriness
baştan savmalık
evasiveness
baştan savmalık
sketchiness
baştan sona her şey
gamut
baştan sona kadar
from beginning to end
baştan yapmak
redo
baştan çıkaran
seducer
baştan çıkaran
perverter
baştan çıkaran kadın
temptress
baştan çıkaran kimse
tempter
baştan çıkaran kimse
seducer
baştan çıkaran kimse
Lothario
baştan çıkaran kimse
debaucher
baştan çıkarma
seduction
baştan çıkarma
enticement
baştan çıkarma
inveiglement
baştan çıkarmak
wile
baştan çıkarmak
pervert
baştan çıkarmak
debauch
baştan çıkarmak
corrupt
baştan çıkarmak
entice away
baştan çıkarmak
lead astray
baştan çıkarmak
misguide
baştan çıkarmak
tempt
baştan çıkarmak
deprave
baştan çıkarmak
to tempt, to seduce, to entice, to pervert, to corrupt, to debauch
baştan çıkarmak
allure
baştan çıkartmak
vamp
baştan çıkarıcı
languorous
baştan çıkarıcı
enticing
baştan çıkarıcı kadın
siren
baştan çıkarıcılık
seduction
baştan çıkmak
to go astray
baştan çıkmak
go to the bad
baştan çıkmış
depraved
baştan çıkmış
astray
Balık baştan kokar su dipten bulanır
(Atasözü) Trouble starts either by senseless leadership or by underground activities
balık baştan kokar
(Atasözü) Trouble starts either by senseless leadership or by underground activities
balık baştan kokar
(deyim) a fish rots from the head down

When an organization or state fails, it is the leadership that is the root cause.

yeni baştan yazmak
rewrite
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

The Prime Minister has resigned. - Başbakan istifa etti.

baş
capital

Washington is the capital of the United States. - Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
baş
tete
baş
(Havacılık) course

Do you have a course for beginners? - Yeni başlayanlar için bir kursunuz var mı?

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

baş
key

It goes without saying that honesty is the key to success. - Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

baş
cardinal
baş
{s} general

The president granted a general pardon. - Başkan genel af ilan etti.

The general decided to launch an offensive against the enemy camp. - General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.

baş
parent

All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water. - Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.

Apart from his parents, no one knows him very well. - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

Don't stick your nose into other people's business. - Başka insanların işine burnunu sokma!

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

baştan çıkarmak
betray
baş
principal

The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions. - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

baş
bow

He bowed to his teacher. - O, başıyla öğretmenini selamladı.

Tom bowed his head in shame. - Tom utançla başını eğdi.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

His masterpiece has not appeared yet. - Onun başyapıtı henüz görünmedi.

This movie is indeed a timeless masterpiece. - Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.

baş
nob

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

Nobody else offered to help. - Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.

baş
primary

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

baş
grand

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

My grandfather nodded and smiled at me. - Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.

baş
primus
baş
premier

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America. - Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

This style of hairdressing first appeared in the early 19th century. - Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.

At first, I couldn't play the guitar. - En başta gitar çalamıyordum.

baş
proto-
baş
chief

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

The chief engineer did research hand in hand with his assistant. - Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.

baş
base

A relationship based on total honesty is bound to fail. - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

baş
kingpin
baştan çıkarmak
allude
baş
chıef
sil baştan
(start) From scratch

Get these going, start from scracth, ok?.

sil baştan
(Sıfat, zarf) De novo
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Tom wants to be a successful architect. - Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

baş
off

Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head. - Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

Whatever has a beginning also has an end. - Başlangıcı olanın sonu da vardır.

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

baş
ending

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

baş
pate
bir baştan/uçtan bir başa/uca
(traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end
en baştan
from the rough
en baştan
from the very beginning
iki baştan olmak
(for something) to be possible only if both sides are in agreement about it
suyu baştan/başından kesmek
to tackle a problem at its root
ta baştan
right from the word go
yeni baştan
over again

It's happening all over again. - Bu yeni baştan oluyor.

I have attempted to create a good essay which utilizes my Japanese, but my professor said that much of it was incorrect and that I have to do it all over again. - Japoncam için faydalı olacak güzel bir yazı hazırlamaya çalıştım, ama öğretmenim yazıda epey yanlışlar olduğunu ve yeni baştan yazmam gerektiğini söyledi.

yeni baştan
afresh
yeni baştan
over again, afresh
yeni baştan yapmak
reconstruct
yeni baştan yazma
rewriting
Türkisch - Türkisch
Başından alarak, bir kez daha, yeniden
baştan aşağı
Hepsi, bütünü, bir uçtan öbür uca kadar
baştan başa
Başından sonuna kadar, bir uçtan bir uca
baştan başa
Tamamen, bütünüyle, hepsi bir arada
baştan savmacı
Bir işi yapmamak veya savsaklamak için bahane bulan, başından savan veya atan
baştan savmacılık
Bir işi yapmamak için bahane bulma işi
baştan sona
Daima, her zaman
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
yeni baştan
Baştan başlayarak, yeniden
Englisch - Türkisch

Definition von baştan im Englisch Türkisch wörterbuch

baş
baştan
baştan
Favoriten