The two streets run parallel to one another.
- İki cadde birbirine paralel çalışır.
All living things on earth depend one another.
- Dünyada yaşayan her şey birbirine bağlıdır.
The two villages adjoin each other.
- İki köy birbirine bitişiktir.
Tom and Mary lie to each other all the time.
- Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
We should try to understand one another.
- Biz birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
We helped one another.
- Birbirimize yardımcı olduk.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
Tom tried to force the puzzle pieces to fit together.
- Tom bulmaca parçalarını birbirine geçirmek için zorlamaya çalıştı.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.