attack teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- hücum etmek
- saldırmak
Onlar onun ordusunun saldırmak için yeterince güçlü olmadığını söylediler.
- They said his army was not strong enough to attack.
Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
- Macbeth raised an army to attack his enemy.
- saldırı
Düşman bütün gün saldırısına devam etti.
- The enemy kept up their attack all day.
Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
- The secret service guards him against attack.
- {i} atak
Tom panik atak geçirdi.
- Tom had a panic attack.
Tom panik atakları geçirdi.
- Tom had panic attacks.
- hücum
Alman kuvvetleri, Amiens, Fransa yakınlarında İngiliz askerlere hücum etti.
- German forces attacked British soldiers near Amiens, France.
- {i} hamle
- {f} tecâvüz etmek
- baskın yapmak
- atılmak
- saldırıda bulunmak
- tasallut
- saldırıya geçmek
- atağa kalkmak
- saldırı yapmak
- üstüne varmak
- (Bilgisayar) başlama
- yumulmak
- bozmak
- kriz
Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- başlangıç
- {f} saldır
Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
- Macbeth raised an army to attack his enemy.
Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
- The secret service guards him against attack.
- zarar vermek
- birşeye büyük bir heves ve ilgiyle girişmek
- aleyhte yazı ya da sözler
- aleyhinde konuşmak/yazmak
- yazı ya da sözlerle saldırmak
- girişim
- basmak
- nöbet
- {f} tutulmak
- (Askeri) TAARRUZ: Bir hareket yapmak üzere tayyarelerin bir hedefe yaklaşması
- (Nükleer Bilimler) kemirme (kimya)
- {f} uğraşmak
- yakalanma tutulma
- {f} taarruz etmek
- {f} çatmak
- isabet etmek
- tutmak
- aleyhinde söylemek
- {i} çatma
- laf atmak
- {f} eleştirmek
- {f} aşındırmak
- {i} dil uzatma
- bir
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
- Macbeth raised an army to attack his enemy.
- (Biyoloji) v.saldır: n.kriz
- {i} girişme
- {f} dil uzatmak
- birbirinin aleyhinde söyleme
- {i} yakalanma
- {f} koyulmak
- {f} girişmek
- işe koyulma
- {f} yakalanmak
- {i} koyulma
- {f} hücum etmek, saldırmak; vurmak, tecavüz etmek
- {f} hamle yapmak
- {i} tutulma
- saldırı düzenlemek
- atağa geçmek
- taarruza
- saldırıyı
- atılış
- heart attack
- kâlp krizi
Tom bir kalp krizi geçirdi.
- Tom has had a heart attack.
O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- heart attack
- kalp krizi
Tom bir kalp krizi geçirdi.
- Tom has had a heart attack.
Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- attack echelon
- (Askeri) taarruz kademesi
- attack group
- (Askeri) taarruz grubu
- attack on
- saldırı
- attack order
- (Askeri) taarruz emri
- attack pattern
- (Askeri) taarruz paterni
- attack rate
- (Tıp) atak hızı
- attack size
- (Askeri) taarruz büyüklüğü
- attack speed
- (Askeri) taarruz hızı
- attack time
- (Bilgisayar) saldırı zamanı
- attack wave
- (Askeri) taarruz dalgası
- attack aircraft
- saldırı uçağı
- attack rate
- yayılma hızı
- attack submarine
- saldırı denizaltısı
- attack as false or wrong
- olarak saldırı sahte veya yanlış
- attack of nerves
- sınır krizi
- attack side
- saldırı tarafı, saldırı yönü
- attack with a cleaver
- satırlı saldırı
- attack, fall on, assault
- saldırı, sonbahar, saldırı
- attack, storm, fall upon; rape
- üzerine saldırı, fırtına, sonbahar; tecavüz
- attack; occurrence
- saldırı; olay
- attack aircraft carrier
- (Askeri) HÜCUM UÇAK GEMİSİ: Uçakları desteklemek ve hareketlerini idare etmek; su üstü ve kıyıdaki hedeflere karşı taarruza katılmak, sürekli harekatta, diğer kuvvetlerin desteğinde harekata girişmek amacıyla imal edilmiş bir harp gemisi CV veya CVN olarak bilinmektedir. CVN nükleer güçlüdür
- attack altitude
- (Askeri) TAARRUZ İRTİFAI: Bir hava önlemenin taarruz safhası esnasında önleyicinin manevrada bulunacağı irtifa
- attack altitude
- (Askeri) taarruz irtifaı
- attack and launch early reporting to theater
- (Askeri) harekat alanına fırlatma ve taarruz erken uyarısı
- attack and recon
- (Askeri) saldırı ve keşif uçağı
- attack area
- (Spor) hücum alanı
- attack assessment
- (Askeri) TAARRUZ DEĞERLENDİRMESİ: Zamanında karar vermek için bilgi temin etmek amacıyla bir taarruzun olası veya mevcut yapı ve hedeflerini belirlemek üzere yapılan bir bilgi değerlendirmesidir
- attack by fire
- (Askeri) ateşle taarruz
- attack cargo ship
- (Askeri) HÜCUM YÜK GEMİSİ: Bir çıkarma hücumunda, muharebe yüklemesi usulüne göre hazırlanmış yükü taşımak amacıyla imal veya bu maksada göre tadil edilmiş harp gemisi. Bu gemilerin çıkarma araçlarını taşıma kabiliyeti, hızı, silahları, kaporta ve bum boyutları benzeri yük gemilerindekilere kıyasla daha yüksektir. LKA olarak bilinmektedir
- attack cargo ship
- (Askeri) hücum yük gemisi
- attack carrier striking forces
- (Askeri) UÇAK GEMİSİ VURUCU KUVVETLERİ: Başlıca taarruz silahı uçak gemilerinde üslenmiş hava araçları olan deniz kuvvetleri. Uçak gemisi dışındaki gemiler, birinci derecede, denizaltılara ve hava taarruzlarına, ikinci derecede, su üstü taarruzlarına karşı destek ve perdeleme vazifesi görürler
- attack condition alpha
- (Askeri) TAARRUZ ALFA DURUMU: Taarruz uyarısının yetersiz olduğu ve bir karar makamının komuta mevkiinin veya karargahının önemli işlevlerinin yerine getirilmesinden önce tesirsiz hale geldiği durumları göz önüne almaktadır
- attack condition bravo
- (Askeri) TAARRUZ BRAVO DURUMU: Yedek komutanlık tesislerine dair önemli işlevleri ifa etmek üzere gerekli olan personeli yeniden tahsis edecek olması yakın bir taarruza ilişkin yeterli uyarıyı göz önüne almaktadır
- attack echelon
- (Askeri) TAARRUZ KADEMESİ: Bak. "echelon" ve "echelon of attack"
- attack force
- (Askeri) ÇIKARMA TAARRUZ KUVVETİ: Bir amfibi özel görev kuvvetinde Deniz kuvvetlerinin ast bir özel görev teşkili. Çıkarma kuvvetlerini taşımak, korumak, ateş desteği ve ilk lojistik desteği temin etmek maksadıyla kullanılan hücum çıkarma gemilerinden ve deniz destek birliklerinden ibarettir
- attack formation
- (Askeri) TAARRUZ DÜZENİ: Bir taarruz kuvvetinin taarruz maksadıyla aldığı düzen
- attack formation
- (Askeri) Taarruz düzeni
- attack group
- (Askeri) TAARRUZ GRUBU: Bir amfibi özel görev kuvvetinin Deniz Kuvvetleri ast görev teşkili. Bir çıkarma grubunu taşımak, korumak, karaya çıkarmak ve başlangıçta desteklemek amacıyla planlanmış hücum çıkarma gemilerinden ve deniz destek birliklerinden ibarettir
- attack heading
- (Askeri) TAARRUZ İSTİKAMETİ: 1. İstenen önleme açısını elde etmek için taarruz aşamasında girilen önleme istikameti. 2. Bir hava darbesinin ateş aşamasında uçağın girmesi gereken belirlenmiş manyetik pusula istikameti
- attack heading
- (Askeri) taarruz istikameti
- attack helicopter
- (Askeri) TAARRUZ HELİKOPTERİ: Düşman hedeflerini aramak, bunlara taarruz edip imha etmek üzere tasarlanmış helikopter
- attack level
- (Bilgisayar) saldırı düzeyi
- attack of hysterics
- isteri nöbeti
- attack on
- (Fiili Deyim ) 1- hücum etmek, saldırmak 2- üstüne varmak 3-çatmak , eleştirmek , dil uzatmak 4- (işe) başlamak , girişmek , 5- bozmak , çürütmek
- attack order
- (Askeri) TAARRUZ EMRİ: Bir düşmana taarruz için gerekli talimat ve emirleri ihtiva eden harekat emri
- attack origin
- (Askeri) TAARRUZ BAŞLANGIÇ NOKTASI: Bir taarruzun başlatıldığı yer veya kaynak
- attack origin
- (Askeri) taarruz başlangıç noktası
- attack pattern
- (Askeri) TAARRUZ PATERNİ/ŞEKLİ: Yapılan taarruzlarda uygulanan patern. Ayrıca bakınız: "attack assessment; target pattern"
- attack phase
- (Askeri) dövüş safhası
- attack position
- (Askeri) TAARRUZ MEVZİİ: Bir taarruz kademesinin taarruz çıkış hattını geçmeden önce işgal ettiği son mevzii. Ayrıca bakınız: "forming up place"
- attack position
- (Askeri) Taarruz mevzii
- attack size
- (Askeri) TAARRUZ BÜYÜKLÜĞÜ: Bir taarruzda kullanılan silahların sayısı. Ayrıca bakınız: "attack assessment"
- attack speed
- (Askeri) TAARRUZ HIZI: Bir hava önlemesinin taarruz aşamasında önleyici uçağın manevra yapacağı hız
- attack suddenly
- basmak
- attack systems
- (Spor) hücum sistemleri
- attack timing
- (Askeri) TAARRUZ ZAMANLAMASI: Patlama ve paralanmaların olduğu veya silahların amaçlanan hedeflere ulaştığı tahmini veya gerçek zaman
- attack timing
- (Askeri) taarruz zamanlaması
- attack transport
- (Askeri) TAARRUZ NAKLİYE GEMİSİ: Bir tabur çıkarma timinin teçhizatı ve ikmal maddeleriyle birlikte muharebe yüklemesi için tasarlanmış ve bunları düşman kıyılarına çıkarmak için çıkarma araçlarını içine alan imkan ve kaynakları olan bir gemi. LPA olarak bilinir
- attack transport
- (Askeri) taarruz nakliye gemisi
- attack wave
- (Askeri) TAARRUZ DALGASI: Bir muharebe birliğinin, düşmana karşı fiilen taarruz eden kısımlarının meydana getirdiği dalgalardan her biri
- attempt, outrage, attack, assault
- girişimi, öfke, saldırı, taciz
- Stokes Adams attack
- (Geometri) Kalpteki ritim bozukluğuna bağlı olarak oluşan ani bilinç kaybı
- axis of attack
- (Askeri) taarruz mihveri
- bombing attack
- bombalı saldırı
- counter attack
- (Politika, Siyaset) karşı atak
- counter attack
- (Askeri) karşı taarruz
- deliberate attack
- (Askeri) planlı taarruz
- echelon of attack
- (Askeri) taarruz kademesi
- flank attack
- (Askeri) yan taarruzu
- flank attack
- (Askeri) yan saldırısı
- flood attack
- (Askeri) sel saldırısı
- follow forces attack
- (Askeri) artçı kuvvetler taarruzu
- go on attack
- atağa kalkmak
- mass attack
- (Avcılık) grup halinde saldırı
- mount an attack
- (Askeri) taarruzu tertip etmek
- proceed to attack
- atağa geçmek
- suffer a heart attack
- kalp krizi geçirmek
- terrorist attack
- terörist eylem
- terrorist attack
- terörist saldırı
- terrorist attack
- terör saldırısı
- transient ischemic attack
- (Tıp,Pisikoloji, Ruhbilim) geçici iskemik atak
- virus attack
- (Bilgisayar,Teknik) virüs saldırısı
- anginal attack
- angina atağı
- angle of attack
- saldırı açısı
- armed attack
- silahlı saldırı
- asthma attack
- astım krizi
- attacked
- {f} saldır
O, yumruklarıyla ona saldırdı.
- She attacked him with her fists.
O, bir beyzbol sopası ile ona saldırdı.
- She attacked him with a baseball bat.
- attacker
- saldırgan
Saldırganlar John Brown tarafından yönlendirilmiştir.
- The attackers were led by John Brown.
Saldırganın kim olduğunu bilmiyoruz.
- We don't know who the attacker was.
- attacker
- saldıran kişi
- attacking
- {i} saldırış
- attacking
- {f} saldır
Müttefik kuvvetleri batıdan saldırıyorlardı.
- Allied forces were attacking from the west.
Neden bize saldırıyorlar?
- Why are they attacking us?
- cataplectic attack
- kataplektik nöbet
- die of heart attack
- kalpten ölmek
- diving attack
- pike hücum
- epileptic attack
- epilepsi nöbeti
- flank attack
- kuşatıcı taarruz
- flank attack
- kanat taarruzu
- frontal attack
- cepheden taarruz
- ground attack
- kara saldırısı
- missile attack
- roket saldırısı
- munition attack
- saldırı
- panic attack
- panik saldırısı
- vagal attack
- vagal atak
- vasovagal attack
- vagal atak
- warning of attack
- taaruz alarmı
- air attack
- hava saldırısı
- ambush, surprise attack
- pusu, sürpriz atak
- anxiety attack
- Panik atak
- artillery attack
- topçu saldırısı
- attacker
- (Spor) Forvet oyuncu
- attackers
- saldırganlar
- attacking
- saldırma
Libya'ya saldırmak ciddi bir hataydı.
- Attacking Libya was a serious mistake.
Fadıl, Leyla'ya saldırmaya başladı.
- Fadil started attacking Layla.
- attacks
- sald
- brain attack
- (Tıp, İlaç) Beyin sarsıntısı
- cardiac attack
- Kâlp krizi
- combo attack
- yakın saldırı
- combo attack
- birleşik saldırı
- cyber attack
- (Bilgisayar) Bilgisayar saldırısı
- denial-of-service attack
- (Bilgisayar) hizmeti engelleme saldırısı.Bir network yada servera yapılan saldırı niteliğindeki yoğun erişim isteklerinden ötürü, o network yada serverın gerçek isteklere cevap veremez duruma getirilmesi
- deposit attack
- birikinti korozyonu, birikinti yenimi
- fierce attack
- şiddetli saldırı
- frontal attack
- cepheden saldırı
- had a heart attack
- Kalp krizi geçirmiş
- mount an attack against
- -e karşı saldırıya geçmek
- plan of attack
- saldırı planı
- sex attack
- cinsel saldırı
- suicide attack
- İntihar saldırısı
Tom intihar saldırısında öldü.
- Tom was killed in suicide attack.
- to be under attack
- saldırı altında olmak
- transient ischemic attack
- (Tıp, İlaç) (Tıp). geçici kansızlık atağı; beyin atardamarlarının geçici olarak tıkanması ve şekel bırakmadan yeniden açılması. Kalıcı tıkanma ise felç, zihinsel bozukluklar gibi sekeller bırakır
- under attack
- saldırı altında
Kalen saldırı altında.
- Your castle is under attack.
Biz saldırı altındaydık.
- We were under attack.
- weapons used for attack purposes
- silah saldırı amaçlı kullanılan
- zero-day attack
- sıfır-gün saldırısı
- attacker
- hücumcu/saldırgan
- attacker
- (isim) saldırgan
- attacking
- (isim) saldırma
- attacking
- (Askeri) TAARRUZA GEÇİYORUM !": Hava önlemesinde "Belirtilen silahla taarruza geçiyorum! anlamına gelen bir terim. (Büyüklük de belirtilebilir)
- be under attack
- eleştirilmek
- beat off the attack
- saldırıyı tamamen püskürtmek
- cbr attack
- (Askeri) (NBC) NBC taarruzu
- chemical attack
- (Askeri) KİMYA TAARRUZU: Kimya harp maddelerinin zayiat verdirilmek amacı ile düşmana karşı kullanılması
- direction of attack
- (Askeri) TAARRUZ İSTİKAMETİ: Asıl taarruz veya birlik ağırlık merkezinin takip edeceği belirli istikamet. Birliklerin bu istikamete bağlı kalması ve rastlayacağı düşman mukavemetinin yanından dolaşması istenir. Taarruz istikameti, esas itibarıyla, karşı taarruzda veya tali taarruzların asıl taarruza azami katkıyı yapmalarının temini maksadı ile kullanılır
- frontal attack
- (Askeri) Cephe taaruzu
- harassing attack
- (Askeri) TACİZ EDİCİ GAZ TAARRUZU: Kıtaları gaz maskesi takmaya ve koruyucu tedbirler almaya zorlamak için harp gazı buharının, belirli bir bölgeye devamlı olarak teksif edilmesi suretiyle yapılan uzun süreli taarruz
- integrated tactical warning and attack assessment
- (Askeri) birleştirilmiş taktik ikaz ve taarruz değerlendirmesi
- landing attack
- (Askeri) ÇIKARTMA/HAVA İNDİRME TAARRUZU: Gemilerden, uçaklardan, teknelerden veya amfibi araçlardan inen birlikler tarafından düşman savunmasına karşı yapılan taarruz. Bak. "assault"
- main attack
- (Askeri) Asli taaruz
- master air attack plan
- (Askeri) ana hava taarruz planı
- spoiling attack
- (Askeri) İmha taarruzu
- sudden attack
- baskın
- supporting attack
- (Askeri) DESTEKLEYİCİ TAARRUZ: Ana taarruzla birlikte yürütülen ve aşağıdakilerden birini veya daha fazlasını başarmak amacıyla tasarlanmış bir taarruzi harekat. a. Düşmanı aldatmak. b. Ana taarruza müdahale edebilecek düşman kuvvetlerini imha etmek veya yerinde tutmak. c. İşgali, ana taarruzu geciktirebilecek olan araziyi kontrol altında tutmak. d. Düşmanı ihtiyatlarını zamansız olarak veya gereksiz bir alanda kullanmaya zorlamak
- total dosage attack
- (Askeri) TOPLAM DOZAJ TAARRUZU: Uzatılmış bir zaman süresinde gerekli dozajı biriktirmek, geliştirmek için kullanılan bir kimyasal taarruz/atış görevi. Normal olarak, mevcut korunma önlemlerine sahip olmayan kıtalara, askerlere karşı kullanılır. Ayrıca bak "surprise dosage attack"
- zone of attack
- (Askeri) Taarruz bölgesi