şekillenmemiş

listen to the pronunciation of şekillenmemiş
Türkçe - İngilizce
unformed
not well developed
not formed or made
not having a definite form
{a} not shaped or modified, shapeless
Not formed; not arranged into regular shape, order, or relations; shapeless; amorphous
not having form or shape; "unformed clay"
lacking in development; "immature plans"; "an unformed character"
{s} not having a definite shape; undeveloped, crude; not created
not formed or organized; "an as yet unformed government"
Decomposed, or resolved into parts; having the form destroyed
If you describe someone or something as unformed, you mean that they are in an early stage of development and not fully formed or matured. The market for which they are competing is still unformed. the unformed minds of children. = undeveloped. not yet developed
not yet fully formed; "unformed still in body and mind" not formed or organized; "an as yet unformed government" not having form or shape; "unformed clay
Unorganized; without definite shape or structure; as, an unformed, or unorganized, ferment
not having form or shape; "unformed clay
not yet fully formed; "unformed still in body and mind"
şekil
{i} figure

I can't make out these figures. - Bu şekilleri anlayamam.

I figured it was easier to do it this way. - Onu bu şekilde yapmanın daha kolay olduğunu düşündüm.

şekil
mold
şekil
shape

The old house was in bad shape. - Eski ev kötü bir şekildeydi.

It is said that cats can change shape. - Kedilerin şekil değiştirebildikleri söylenilmektedir.

şekil
image
şekil
mould
şekil
form

A form appeared in the darkness. - Karanlıkta bir şekil belirdi.

Buddha, impressed by the rabbit's efforts, raised him unto the moon and set him in that form forever more. - Tavşanın çabalarından etkilenen Buddha onu aya kadar yükseltti ve onu sonsuza kadar bu şekilde bıraktı.

şekil
pattern

Patterns of married life are changing a lot. - Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.

şekil
{i} contour
şekil
printing
şekil
format
şekil
cast
şekil
delineate
şekil
(Tıp) forme
şekil
vein
şekil
conformation
şekil
face

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

Britain faced dangerously low supplies of food. - İngiltere tehlikeli şekilde düşük gıda malzemeleri ile karşı karşıya idi.

şekil
outline
şekil
line

You have to read between the lines to get the most out of anything. - En iyi şekilde yararlanmak için satır aralarını iyi okumak zorundasın.

The refugee crossed the line safely. - Mülteciler güvenli bir şekilde sınır çizgisini geçtiler.

şekil
diagram
şekil
configuration
şekil
{i} wise

A wise man would not act in that way. - Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.

şekil
(Hukuk) modality
şekil
turn

The plane turned sharply to the right just before it crashed. - Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.

Hanako turned out to be a surprisingly nice person. - Hanako'nun şaşırtıcı şekilde hoş bir insan olduğu ortaya çıktı.

şekil
figure , shape
şekil
way, manner
şekil
diagram, figure, illustration
şekil
semblance
şekil
kind, sort, variety
şekil
morpho
şekil
condition, state
şekil
illustration
şekil
shape, form; diagram, figure; way, manner
şekil
eidolon
şekil
feature
şekil
figuration
şekil
effigy
şekil
shadow
şekil
model
şekil
species
Türkçe - Türkçe

şekillenmemiş teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) (Şekl) Biçim, dış görünüş. Çehre. Tarz. Formül
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Geo: Bir veya daha fazla hudut vasıtasiyle mahdut ve mahsur olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Bir adamın tab' ve hevasına muvafık olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Hey'et
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Muhtelif, müşkil işlerin her biri
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Birşeyin gerek hissedilen ve gerek mevhum sureti
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Şebih ve misil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Edb: Aruz ıstılahında mısraların sayısına ve kafiyelerin sırasına göre ortaya çıkan şekil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Suret. Surette benzerlik
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Gr: Yazıya nokta, hareke ve i'rab koymak
Şekil
(Osmanlı Dönemi) BÂB
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim: "Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım / Avcunda bu dünyaya bir şekil ver."- A. N. Asya
şekil
Olma biçimi, durum, hâl
şekil
Anlatım biçimi: "Ne yapıp yapmış, bu havai konuşmayı röportaj şekline sokmuştu."- Y. K. Karaosmanoğlu
şekil
Bir konuyu açıklamaya yarayan resim
şekil
Biçim
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim
şekil
Toplumsal bir bütünün kuruluş biçimi
şekil
Anlatım biçimi
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi: "Yalnızlığın şekilleri vardır, kimsesiz bir yerde yalnızlık, sosyete ve kalabalık içinde yalnızlık."- R. N. Güntekin
şekil
Bazı matematiksel varlıkların gösterilmesine yarayan resim
şekil
Davranış biçimi, tutum, yol, tarz
şekil
motif