şekillendiren

listen to the pronunciation of şekillendiren
Türkçe - İngilizce
formative
A language unit that has morphological function
Pertaining to the inflection of words
Of or pertaining to the formation and subsequent growth of something

My formative years were spent in an inner city.

{a} having power or tending to form
Giving form; having the power of giving form; plastic; as, the formative arts
forming or capable of forming or molding; "a formative influence"; "a formative experience"
of, or relating to the formation and subsequent growth of something
relating to the inflection of words
That which serves merely to give form, and is no part of the radical, as the prefix or the termination of a word
Capable of growth and development; germinal; as, living or formative matter
beginning to develop; "inchoative stages"
capable of forming something
capable of producing new tissue
A word formed in accordance with some rule or usage, as from a root
relating to or characterized by formative effects or formation; "the formative arts
A formative period of time or experience is one that has an important and lasting influence on a person's character and attitudes. She was born in Barbados but spent her formative years in east London. having an important influence on the way someone or something develops formative years/period/stages etc (=the period when someone's character develops)
Serving to form; derivative; not radical; as, a termination merely formative
relating to or characterized by formative effects or formation; "the formative arts"
şekil
{i} figure

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

These figures don't add up. - Bu şekiller toplanmaz.

şekil
mold
şekil
shape

The old house was in bad shape. - Eski ev kötü bir şekildeydi.

Modern bridges are similar in shape. - Modern köprüler şekil olarak benzer.

şekil
image
şekil
mould
şekil
form

Buddha, impressed by the rabbit's efforts, raised him unto the moon and set him in that form forever more. - Tavşanın çabalarından etkilenen Buddha onu aya kadar yükseltti ve onu sonsuza kadar bu şekilde bıraktı.

I formulated it wrongly. - Onu yanlış şekilde formüle ettim.

şekil
pattern

Patterns of married life are changing a lot. - Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.

şekil
{i} contour
şekil
printing
şekil
format
şekil
cast
şekil
delineate
şekil
(Tıp) forme
şekil
vein
şekil
conformation
şekil
face

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

Mary laid on her bed, crying with her face buried into her pillow. - Mary yatağına uzandı, yüzü yastığına gömülü şekilde ağladı.

şekil
outline
şekil
line

The refugee crossed the line safely. - Mülteciler güvenli bir şekilde sınır çizgisini geçtiler.

At the bus stop, people waited in orderly lines, but as soon as the bus pulled up, the line broke up. - Otobüs durağında,insanlar düzgün bir şekilde sırada beklediler.Filhakika otobüs durur durmaz sıra bozuldu.

şekil
diagram
şekil
configuration
şekil
{i} wise

A wise man would not act in that way. - Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.

şekil
(Hukuk) modality
şekil
turn

Surprisingly enough, he turned out to be a thief. - Şaşırtıcı şekilde, onun bir hırsız olduğu ortaya çıktı.

Tom doesn't know how things turned out this way. - Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.

şekil
figure , shape
şekil
way, manner
şekil
diagram, figure, illustration
şekil
semblance
şekil
kind, sort, variety
şekil
morpho
şekil
condition, state
şekil
illustration
şekil
shape, form; diagram, figure; way, manner
şekil
eidolon
şekil
feature
şekil
figuration
şekil
effigy
şekil
shadow
şekil
model
şekil
species
Türkçe - Türkçe

şekillendiren teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) (Şekl) Biçim, dış görünüş. Çehre. Tarz. Formül
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Geo: Bir veya daha fazla hudut vasıtasiyle mahdut ve mahsur olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Bir adamın tab' ve hevasına muvafık olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Hey'et
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Muhtelif, müşkil işlerin her biri
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Birşeyin gerek hissedilen ve gerek mevhum sureti
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Şebih ve misil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Edb: Aruz ıstılahında mısraların sayısına ve kafiyelerin sırasına göre ortaya çıkan şekil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Suret. Surette benzerlik
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Gr: Yazıya nokta, hareke ve i'rab koymak
Şekil
(Osmanlı Dönemi) BÂB
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim: "Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım / Avcunda bu dünyaya bir şekil ver."- A. N. Asya
şekil
Olma biçimi, durum, hâl
şekil
Anlatım biçimi: "Ne yapıp yapmış, bu havai konuşmayı röportaj şekline sokmuştu."- Y. K. Karaosmanoğlu
şekil
Bir konuyu açıklamaya yarayan resim
şekil
Biçim
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim
şekil
Toplumsal bir bütünün kuruluş biçimi
şekil
Anlatım biçimi
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi: "Yalnızlığın şekilleri vardır, kimsesiz bir yerde yalnızlık, sosyete ve kalabalık içinde yalnızlık."- R. N. Güntekin
şekil
Bazı matematiksel varlıkların gösterilmesine yarayan resim
şekil
Davranış biçimi, tutum, yol, tarz
şekil
motif
şekillendiren