yansız

listen to the pronunciation of yansız
Türkçe - İngilizce
{s} impartial
{s} neutral
pol. neutral
noncommittal
(Elektrik) neutral, neither positive nor negative
impartial, unbiased
impartial, objective, detached, disinterested, dispassionate " tarafsız, bitaraf; neutral" nötr
chem. neutral, neither acid nor alkaline
disinterested
objective
detached
neuter
evenhanded
dispassionate
unbiased
colorless
yan
side

You're by my side; everything's fine now. - Yanımdasın; şimdi her şey iyi.

I took sides with them in the argument. - Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.

yansız alaz
neutral flame
yansız atmosfer
neutral atmosphere
yansız çözelti
neutral solution
yan
lateral
yan
side; direction; place; auxiliary, subsidiary; askew, sidelong
yan
{s} collateral
yan
(Biyokimya) para

This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence. - Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.

yan
sidewise
yan
place

The darkest place is under the candlestick. - Çıra dibine kör yanar.

The accident took place near his home. - Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.

yan
party

I suggest we go over to Tom's and help him get ready for the party. - Tom'un yanına gitmemizi ve ona partiye hazırlanması için yardım etmemizi öneriyorum.

The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party. - Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.

yan
direction

The forest fire began to spread in all directions. - Orman yangını tüm yönlerde yayılmaya başladı.

The army was advancing in the wrong direction. - Ordu yanlış yönde ilerliyordu.

yan
subsidiary
yan
auxiliary
yan
(Biyokimya) neighbouring
yan
flank
yan
part

The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party. - Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.

I suggest we go over to Tom's and help him get ready for the party. - Tom'un yanına gitmemizi ve ona partiye hazırlanması için yardım etmemizi öneriyorum.

yan
skew
yan
{f} glowing
yan
sideways

Inmates were forced to sleep in one cell, often sideways. - Tutuklular bir hücrede uyumaya zorlandı, sık sık yan yana.

Mary tilted her head sideways. - Mary başını yana yatırdı.

yan
cockeyed
yan
{f} glow
yan
awry
yan
laterality
yan
wall

His bed is next to the wall. - Onun yatağı duvarın yanında.

I was robbed of my wallet by the man sitting next to me. - Yanımda oturan adam tarafından cüzdanım soyuldu.

nötr, yansız, tarafsız
neutral, unbiased, objective
yan
burned

Both buildings burned down. - Her iki bina da yandı.

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

yan
by side

The old couple sat side by side. - Yaşlı çift yan yana oturuyordu.

They sat side by side. - Onlar yan yana oturdular.

yan
(Biyokimya) neighbour

Last night there was a big fire in the neighbourhood. - Dün gece mahallede büyük bir yangın vardı.

The neighbours have been banging about next door all morning. - Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.

yan
(a) side
yan
with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don't take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me
yan
asquint
yan
sideward
yan
aspect, side (of a matter)
yan
bye
yan
sidelong
yan
by
yan
parietal
yan
secondary
yan
part (of one's body): Her yanım ağrıyor. I ache all over
yan
subordinate

According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. - Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.

The sentence has got too long again. Then just take out a few of the subordinate clauses. - Cümle tekrar uzun sürdü. O zaman birkaç yan cümleyi çokarın.

yan
ancillary
yan
neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area
yan
flanking
yan
in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü'nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü's nothing compared to Zühtü
yan
lateral, side, located at or towards a side
yan
direction (line or course extending away from a given point)
yan
aslant
yan
rakish
yan
astray
İngilizce - İngilizce

yansız teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

yan
one in common dialect (from Cumbrian sheep counting)
yan
one in common dialect
Türkçe - Türkçe
Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bîtaraf
YANSIZ
Turnusol gibi bir ayıraç karşısında, ne asit ne alkali tepkisi göstermeyen, nötr
YANSIZ
Elektriğe karşı hiçbir tepkisi olmayan, nötr
YANSIZ
Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bitaraf: "Gerçeklere daha yansız ve sağlıklı gözle bakabiliyorum."- H. Taner
YAN
(Osmanlı Dönemi) f. Hastanın sayıklaması
Yan
(Osmanlı Dönemi) HİZVE
Yan
kenar
Yan
nezt
yan
Tali
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf
yan
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
yan
Hastanın sayıklaması
yan
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
yan
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
yan
Birlikte, beraberinde olma: "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler."- N. Cumalı
yan
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
Tali: "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler."- Anayasa
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf: "Yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
yan
Ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
yan
Bir yana yönelerek
yan
Bedenin bir bölümü. Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
İkinci derece olan
yan
Ciltlenecek bir kitabın başına ve sonuna yerleştirilen beyaz ya da renkli kağıda verilen ad
yan
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü: "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı."- M. Ş. Esendal
yan
Üst
yan
Birlikte, beraberinde olma
yan
Bedenin bir bölümü
yan
Yer
yansız