Çaresi yoksa katlanmak gerekir.
- What can't be cured must be endured.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Tom Mary'yi hastaneye gitmesi için ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
- Tom knew it was going to be tough to convince Mary to go to the hospital.
Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.
- My immediate boss is tough to please.
Tom göründüğü kadar dayanıklı değil.
- Tom isn't as tough as he looks.
Tom göründüğü kadar dayanıklı değil.
- Tom isn't as tough as he seems.
Tom gözlerini sık biçimde kapattı ve acıya dayandı.
- Tom closed his eyes tightly and endured the pain.
Bu köprü uzun süre dayanamaz.
- This bridge will not endure long.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.
- Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
Bu biftek çok serttir.
- This steak is too tough.
Tom sertleşebilir, eminim.
- Tom can hang tough, I am sure.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.
- Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
He toughed it out.
Keith Richards' popularity endured for decades.