I love watching soccer games.
- Futbol oyunlarını izlemeyi severim.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
Soccer is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Football is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
She is said to have been an actress about twenty years ago.
- Onun yaklaşık yirmi yıldır bir oyuncu olduğu söyleniyor.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
I trained the dog to do tricks.
- Oyun yapması için köpeği eğittim.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
I'll show you how this game is played.
- Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.