O, bir süre uzanıyordu.
- He was lying down for a while.
Köpeğimi bahçemizdeki ağacın altında uzanırken buldum.
- I found my dog lying under the tree in our yard.
Jack asla yalan söylemediğini söyledi fakat yalan söylüyordu.
- Jack said he had never told a lie, but he was lying.
O yalan söylemeye çekinmez.
- He has no scruples about lying.
Tom sokakta yatan bir ayyaşı fark etti.
- Tom noticed a drunkard lying in the street.
Otun üstünde yatan köpek benimdir.
- The dog lying on the grass is mine.
Kyoko, çimde uzanmaktadır.
- Kyoko is lying on the grass.
Uzanmadığını biliyorum.
- I know you're not lying.
Bütün gün yatakta yatmaktan usandım.
- I got tired of lying in bed all day.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
O, yalan söylediği için cezalandırıldı.
- Because he lied, he was punished.
Yalan söylemek iyi değildir.
- It is not good to tell a lie.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
Tom bütün gün yatakta uzanmaktan başka bir şey yapmadı.
- Tom did nothing but lie in bed all day.
Şehir Londra'nın doğusuna uzanmaktadır.
- The city lies east of London.
İşte sorun burada yatmaktadır.
- That's where the problem lies.
Ben birkaç dakika için yatmak istiyorum.
- I'd like to lie down for a few minutes.
İngilizceyi mükemmel şekilde, kanepede yatarken ve bira içerken öğrendi.
- He learned English perfectly well, lying on the sofa and drinking beer.
Polis Tom'u alınının ortasındaki bir kurşun deliğiyle yerde yatarken buldu.
- The police found Tom lying on the floor with a bullet hole in the middle of his forehead.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
- I think it's wrong to tell a lie.
Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
- What reason could I possibly have to lie to you?
Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
- As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
Şehir Londra'nın doğusuna uzanmaktadır.
- The city lies east of London.
Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.
- When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
Şehir bir dağın eteğinde yer almaktadır.
- This city lies at the base of a mountain.
Nagoya Tokyo ve Osaka arasında yer almaktadır.
- Nagoya lies between Tokyo and Osaka.
Without shutting herself up from her family ... or lying awake the whole night to indulge meditation, Elinor found every day afforded her leisure enough to think of Edward... The Free Library.
from our first knowing each other, which was soon after my lying-in, we were almost inseparable companions.
Our uninquiring corpses lie more low / Than our life's curiosity doth go.
I don't know what they expect, but I am certainly not going to take this lying down.
... through my keyboard using a software keylogger, I need to know that the OS isn't lying when ...
... always -- like, just the other night, last night, I was lying ...