gerekli teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- necessary
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
- essential
Being aware of what and how much we eat is essential to good health.
- Neyi ve ne kadar çok yediğimizin farkında olma iyi sağlık için gereklidir.
The potato ricer, similar to the garlic press, is essential to making lefse.
- Sarmısak presine benzer, patates presi lefse ,Norveç patates yemeği, yapmak için gereklidir.
- required
Is physical education a required course?
- Beden eğitimi gerekli bir ders mi?
The Romans would never have had the chance to conquer the world if they had first been required to study Latin.
- Romalılar ilk önce Latince çalışması gerekli olsaydı, asla dünyayı fethetme şansları olmazdı.
- wanted
Tom wanted to feel needed.
- Tom gerekli hissetmek istiyordu.
I didn't feel wanted.
- Ben gerekli hissetmiyorum.
- fundamental
- due
We have to follow due process.
- Gerekli işlemleri takip etmek zorundayız.
- desired
- deficient
- needfull
- (Bilgisayar) requiredrequired
- dueness
- needful
- imperative
- material
I have not yet collected sufficient materials to write a book.
- Bir kitap yazmak için henüz gerekli malzemeleri toplamadım.
- necessary, essential, requisite, needed, required
- ought
- obligatory
- necessary, needed, required
- requisite
I won't be able to go travelling until the requisite visa fees are paid.
- Ben gerekli vize ücretleri ödenene kadar seyahata gidemeyeceğim.
- indispensable
Sleep and good food are indispensable to good health.
- Uyku ve iyi yemek iyi sağlık için gereklidir.
- integral
- be necessary
It may not be necessary for us to go to that meeting.
- O toplantıya gitmemiz gerekli olmayabilir.
I'm sure that won't be necessary.
- Onun gerekli olmayacağından eminim.
- prerequisite
- bounden
- gerek
- need
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
I need medicine. Where is the pharmacy?
- Bana ilaç gerekiyor. Eczane nerede?
- gerekli olmak
- (Hukuk) call for
- gerekli olan
- (Ticaret) requisite
- gerekli olarak
- essentially
- gerekli şart
- sine qua non
- gerekli adımları atmak
- (Askeri) take action
- gerekli değil
- (Bilgisayar) not required
Your approval is not required.
- Benim onayım gerekli değil.
Reservations are not required.
- Rezervasyonlar gerekli değil.
- gerekli esas
- essential
- gerekli koşul
- (Bilgisayar,Matematik,Ticaret) necessary condition
- gerekli kural
- (Ticaret) exclusive requirement
- gerekli kılmak
- necessitate
- gerekli lüzumlu
- necessary
- gerekli olmak
- need
- gerekli para
- wherewithal
- gerekli şart
- essential condition
- gerekli adımlar
- necessary actions
- gerekli adımı atmak
- take necessary step
- gerekli asgari malzeme
- (Askeri) minimum essential equipment
- gerekli askeri kuvvet
- (Askeri) required military force
- gerekli aygıt
- native device
- gerekli belgeleri düzenlemek
- (Kanun) prepare pertinent documents
- gerekli bilgi
- (Argo) good oil
- gerekli bilgiler
- background information
- gerekli bir şekilde
- needfully
- gerekli büyüme oranı
- (Ticaret) warranted rate of growth
- gerekli cesareti olmak
- (deyim) have it in one
- gerekli dağıtım tarihi
- (Askeri) required delivery date
- gerekli düzenleme
- necessary regulation
- gerekli düzenleme
- necessary arrangement
- gerekli eğitim hedefleri
- (Askeri) essential training goals
- gerekli giderler
- (Ticaret) necessary outlay
- gerekli görülmek
- be regarded necessary
- gerekli görülmek
- be considered necessary
- gerekli görülmeyen
- not considered necessary
- gerekli izin
- necessary permission
- gerekli izinleri vermek
- give necessary permissions
- gerekli konumda
- in position
- gerekli koşullar
- (Askeri) qualifying conditions
- gerekli lisans
- (Bilgisayar) licenses needed
- gerekli malzeme miktarı
- (Çevre) significant quantity
- gerekli miktar
- deficient amount
- gerekli miktar
- (Gıda) quantum satis
- gerekli miktar
- required quantity
- gerekli miktarda vermemek
- shortchange
- gerekli mukavemet
- strength requirements
- gerekli neden
- (Tıp) necessary cause
- gerekli niteliklere sahip olmak
- be qualified to
- gerekli niteliklere sahip olmak
- habilitate
- gerekli olan
- deficient
- gerekli olan bilgiler
- what's what
- gerekli olan itina
- due care
- gerekli olmak
- be indicated
- gerekli olmak
- be required
- gerekli olmak
- require
- gerekli olmak
- be necessary
- gerekli olmama
- nonnecessity
- gerekli olmayan
- non – mandatory
- gerekli olmayan
- non mandatory
- gerekli parayı bulmak
- raise the wind
- gerekli sayı
- (Bilgisayar) num needed
- gerekli sayıda
- in necessary number
- gerekli vasıfları taşıma
- have the necessary qualifications
- gerekli vesika
- (Ticaret) necessary certificate
- gerekli yasal izin
- (Ticaret) necessary legal permission
- gerekli yol aralığı sayısı; arama ve kurtarma birliklerinin sayısı (SRUs)
- (Askeri) number of required track spacings; number of search and rescue units (SRUs)
- gerekli çoğunluk
- quorum
- gerekli çoğunluk
- (Hukuk) required majority
- gerekli önlemleri almak
- take due precautions
- gerekli önlemleri almak
- (Hukuk) undertake necessary measures
- gerekli özen
- due care
- gerekli özen
- (Hukuk) (gösterilerek) due diligence
- gerekli özeni göstermek
- give the full treatment
- gerekli üretim
- (Ticaret) production requirement
- gerekli şey
- requisite
- gerekli şeyler
- (Latin) necessarium
- gerçekten gerekli
- must-have
- gece kıyafeti gerekli mi
- Is evening dress required
- asıl gerekli şey
- essential
- gerek
- whether or
I wondered whether or not Tom had told Mary she needed to do that.
- Tom'un Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyleyip söylemediğini merak ettim.
Tom is having trouble deciding whether or not he really needs to go.
- Tom gerçekten gitmesinin gerekip gerekmediğine karar vermekte sorun yaşıyor.
- gerek
- demand
I demanded that he should pay.
- Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
Raising a child demands patience.
- Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.
- gerek
- want
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
If you don't want to go, you don't need to.
- Gitmek istemiyorsan, gitmene gerek yok.
- gerek
- concern
That's nothing you need to concern yourself with.
- Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- gerek
- occasion
- gerek
- ought
You ought to be on time if you start now.
- Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
You ought to have known that he was sick in bed.
- Onun yatakta hasta olduğunu bilmen gerekirdi.
- gerekli görmek
- consider it necessary
- gerekli görmek
- consider something necessary
- gerek
- requirement
In my opinion, happiness has a few fundamental requirements.
- Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.
Our college won't admit Tom until he meets all the requirements.
- Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.
- gerek
- involvement
- gerek
- required to
Newton discovered that a force is required to change the speed or direction of movement of an object.
- Newton gücün bir nesnenin hareket hızını ya da yönünü değiştirmek için gerekli olduğunu keşfetti.
The Romans would never have had the chance to conquer the world if they had first been required to study Latin.
- Romalılar ilk önce Latince çalışması gerekli olsaydı, asla dünyayı fethetme şansları olmazdı.
- gerek
- (Nükleer Bilimler) necessary
I find it necessary to be able to say what I feel.
- Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
- en gerekli
- most necessary
- gerek
- the need
- yapılması gerekli olan şey
- what is needed
- Felaket safhası: Alarm safhasından sonra gerekli usuller icra edildikten sonra i
- (Askeri) distress phase (ICAO)
- disket gerekli
- (Bilgisayar) disk required
- en gerekli şey
- the be all and end all
- en gerekli şeyden mahrum etmek
- eviscerate
- gerek
- necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
- gerek
- exigence
- gerek
- both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
- gerek
- whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
- gerek
- requisition
- gerek
- necessity
Necessity is the mother of invention.
- Gereksinim icatın annesidir.
In the United States the automobile is a necessity and not a luxury.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde otomobil bir lüks değil, bir gerekliliktir.
- gerek
- exigency
- gerek
- repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
- gerek
- pinch
You'll get used to living alone in a pinch.
- Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.
This will come in handy in a pinch.
- Bu gerektiğinde işe yarayacak.
- pasaportum gerekli mi
- Is my passport necessary
- rezervasyon gerekli
- Reservations are required
- reçete gerekli
- Requires a doctor's prescription
- sadece gerekli olanları yapın
- Just do the essentials
- seyahat gerekli
- (Bilgisayar) travel required
- tarama gerekli
- (Bilgisayar) scan required
- uzunluk gerekli
- (Bilgisayar) length required
- yapılması gerekli
- bounden
- çok gerekli
- of the essence
- ön izin gerekli
- (Askeri) prior permission required
- önceden gerekli olan
- prerequisite
- önceden gerekli şey
- prerequisite