Brown ve arkadaşları kaçmak zorunda bırakıldılar.
- Brown and his friends were forced to flee.
Onun kaçması için bir sebep yok.
- There is no reason for her to flee.
Yirmi atmaca bir baykuşun önünde kaçtı.
- Twenty sparrowhawks flee before an owl.
Büyük bir hayvan hayvanat bahçesinden kaçtı.
- A large animal fled from the zoo.
Yahudiler, İspanyol Engizisyonundan kaçtılar ve onbeşinci asırda Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.
- Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in Ottoman Empire in the fifteenth century.
Etherical products flee once freely exposed to air.
Thousands of people moved northward trying to flee the drought.
The prisoner tried to flee, but was caught by the guards.