zayıflık

listen to the pronunciation of zayıflık
Türkisch - Englisch
{i} weakness

It isn't hard to overcome your weaknesses. - Zayıflıklarının üstesinden gelmek zor değil.

Everybody has weaknesses. - Herkesin zayıflıkları vardır.

poorness, inferior quality
thinness, meagerness; scrawniness; emaciation
feebleness
failing
lameness
leanness
spareness
delicacy
weakness, debility; emaciation, thinness
faintness
poorness, lack of skill or knowledge
thinness
caducity
impotence
flabbiness
frailness
diathesis
puniness
weakness, lack of strength; frailness; puniness; faintness, feebleness
slimness
frailty
impotency
debility
slimness, smallness, unlikeliness (of a possibility)
{i} infirmity
thin

Tom never admits that he's wrong, because he thinks that's a sign of weakness. - Tom asla hatalı olduğunu kabul etmez, çünkü onun bir zayıflık işareti olduğunu düşünür.

helplessness
(Tıp) deficiency
nervelessness
crankiness
shakiness
scragginess
gracility
adynamia
enervation
meagerness
scrawniness
(Tıp) tabefaction
zayıf
thin

Before Mary got married, she was much thinner. - Mary evlenmeden önce, çok daha zayıftı.

She was painfully thin. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

zayıf
weak

Lack of food had left him weak and exhausted. - Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.

John took advantage of Bill's weakness. - John Bill'in zayıflığından istifade etti.

zayıf
slim

There's a slim chance I won't be able to make it to the meeting. - Bunu toplantıya kadar yapamayacağıma dair zayıf bir ihtimal var.

I'm trying to slim down. - Zayıflamaya çalışıyorum.

zayıf
lean

Tom is lean and tall. - Tom zayıf ve uzun boylu.

John is as lean as a wolf. - John bir kurt gibi zayıftır.

zayıf
slender

Why are men strong even if they're slender? - Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?

zayıf
impotent
zayıf
{s} small

They said he had a weak form of smallpox. - Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.

Who would have thought that she could be so thin and small? - Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?

zayıf
{s} gaunt
zayıf
bony
zayıf
angular
zayıf
moribund
zayıf
mild
zayıf
decrepit
zayıf
wimpy
zayıf
off

Your accent's good, but your pronunciation's a little bit off. - Senin aksanın iyi ama telaffuzun biraz zayıf.

zayıf
tender
zayıf
(Konuşma Dili) spineless
zayıf
poor

I'm afraid my depth perception is very poor. - Korkarım benim derinlik algım çok zayıf.

You've got a poor memory! - Zayıf bir hafızan var.

zayıf
low

The chance of rain is low. - Yağmurun yağma ihtimali zayıf.

It doesn't work so well because the battery is low. - Bu, pil zayıf olduğu için çok iyi çalışmıyor.

zayıf
faint

The sound became fainter and fainter, till at last it disappeared. - Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.

The sound of shouting grew faint. - Bağırma sesi giderek zayıfladı.

zayıf
vulnerable
zayıf
feeble

I don't want to hear your feeble excuses. - Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.

zayıf
yielding
zayıf
infirm
zayıf
slight
zayıf
frail
zayıf
meager
zayıf
flimsy
zayıf
ineffectual
zayıf
pithless
zayıf
lame
zayıf
doddering
zayıf
rawboned
zayıf
puling
zayıf
underweight
zayıf
insubstantial
zayıf
sickly
zayıf
under weight
zayıf
cadaverous
zayıf
powerless
zayıf
limp
zayıf
{s} puny
zayıf
{s} invertebrate
zayıf
a weak
zayıf
weak of
zayıf
feebler
zayıf
achilles' heel
zayıf
weaker

As we grow older, our memory becomes weaker. - Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.

The girl's voice became weaker and weaker. - Kızın sesi gittikçe zayıfladı.

zayıflıklar
weaknesses
aşırı zayıflık
angularity
aşırı zayıflık
emaciation
bedensel zayıflık
diathesis
uzunluk ve zayıflık
lankiness
zayıf
nerveless
zayıf
poor, weak, lacking in skill or knowledge: zayıf bir ressam a third-rate painter
zayıf
unmanly
zayıf
thin, meager; scrawny; emaciated
zayıf
slim, small, unlikely (possibility)
zayıf
fatless
zayıf
feint
zayıf
spare
zayıf
flaccid
zayıf
flagging
zayıf
gracile
zayıf
atonic
zayıf
wishy-washy
zayıf
weak, feeble; flimsy; thin, bony; poor; faint, slight
zayıf
poor, inferior in quality: Fransızcası zayıf. His French is not very good
zayıf
spent

She has spent hours at the gym trying to lose weight. - Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.

zayıf
weak, not strong; frail; puny; faint, feeble
zayıf
bad mark
zayıf
sinewless
zayıf
shaky
zayıf
lank
zayıf
impuissant
zayıf
feckless
zayıf
attenuate
zayıf
jejune
zayıf
flabby
zayıf
dodder
zayıf
slack
zayıf
wishy washy
zayıf
creak
zayıf
rundown
Türkisch - Türkisch
Zayıf olma durumu
(Osmanlı Dönemi) KİYAE
(Osmanlı Dönemi) SADAGA
(Osmanlı Dönemi) DUMR
(Osmanlı Dönemi) HEVAYA
(Osmanlı Dönemi) HAMEC
(Osmanlı Dönemi) LÜVSE
(Osmanlı Dönemi) DAVY
(Osmanlı Dönemi) GARAN
(Osmanlı Dönemi) VÜŞUL
(Osmanlı Dönemi) NEHAFE
(Osmanlı Dönemi) KUSA
(Osmanlı Dönemi) NE'NEE
(Osmanlı Dönemi) TAHTİT
(Osmanlı Dönemi) RÜYUH
zayıf
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan): "Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım."- S. M. Alus
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) ZEKK
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) SADİG
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) NEHİF
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) AKZEM
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) VENA
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) VEHN
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) HASIF
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) TURMUS
zayıf
Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan
zayıf
Önemli, güvenilir olmayan
zayıf
Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz
zayıf
Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan
zayıf
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan: "Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu."- A.Gündüz. Önemli, güvenilir olmayan
zayıf
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık
zayıf
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan
zayıf
Başarısızlığı gösteren not
zayıf
Görevini yapacak yeterli gücü olmayan
zayıflık
Favoriten