Tom son derece cılız.
- Tom is extremely weak.
Calhoun konuşmasını okuyamayacak kadar çok cılızdı.
- Calhoun was too weak to read his speech.
Dizlerimde halsizlik hissettim.
- I felt weak in the knees.
Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.
- Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.
Bugün biraz güçsüz hissediyorum.
- I feel a little weak today.
John Bill'in zayıflığından istifade etti.
- John took advantage of Bill's weakness.
Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hâlâ kazanç sağlıyor.
- Although the economy is weak, some companies are still making a profit.
Kahvemi hafif severim.
- I like my coffee weak.
Kahvemi hafif istiyorum.
- I'd like my coffee weak.
Ann'in çikolataya zafiyeti var.
- Ann has a weakness for chocolate.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- Lack of food had left him weak and exhausted.
Açık kahveyi tercih ederim.
- I prefer weak coffee.
Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
- Tom is obviously still very weak.
İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın.
- You have to allow for human weakness.
O, hastalığından sonra zayıf hissediyor.
- He feels weak after his illness.
Annem uzun bir hastalıktan dolayı çok zayıftı.
- My mother was very weak from a long illness.
This place is weak.
We were served stale bread and weak tea.
... oversee okay when we play week weak point wat ...
... force, the weak and the strong force into one comprehensive picture and that pyridine ...