Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Bir Audi'ye paran rahat yeterken, bir Kia'ya neden razı olasın?
- Why settle for a Kia when you can clearly afford an Audi?
Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Tom yerleşmek istediğini söylüyor.
- Tom says that he wants to settle down.
Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- Tom is ready to settle down and start a family.
Ülkeler barışçıl amaçlarla anlaşmazlıkları çözmekle ilgileniyorlardı.
- The countries concerned settled the dispute by peaceful means.
Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için silahlara başvurmamalıyız.
- We should not resort to arms to settle international disputes.
Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
- A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
Hintliler yerleşimcilere yemek verdi.
- The Indians gave the settlers food.
Tom yerleşmeyi reddetti.
- Tom refused to settle down.
He couldn't afford the expensive headphones, so he decided to settle for the lower quality set.
And from the bottom upon the ground, even to the lower settle, shall be two cubits, and the breadth one cubit. --Ezek. xliii.
... We can do better than this. We don't have to settle for, how many months, 43 months ...
... for what we're going through. We don't have to settle for gasoline at four bucks. ...