Take this chair. It's sturdy.
- Bu sandalyeyi al. O sağlam.
This kind of cloth is both cheap and sturdy.
- Bu tür kumaş hem ucuz hem de sağlam.
This house has a solid foundation.
- Bu evin sağlam bir temeli vardır.
The bureaucrats maintain solid ties with the gigantic corporations.
- Bürokratlar dev şirketler ile sağlam bağları sürdürürler.
This bridge looks steady.
- Bu köprü sağlam görünüyor.
Is this ladder steady enough?
- Bu merdiven yeterince sağlam mı?
All his teeth were sound.
- Onun bütün dişleri sağlamdı.
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
- Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.
He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
- Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
Tom didn't have any hard evidence, but he thought Mary was the one who stole his mother's diamond ring.
- Tom'un sağlam delili yoktu, fakat o, annesinin elmas yüzüğünü çalan kişinin Mary olduğunu düşünüyordu.
They tried very hard to gain an advantage over one another.
- Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
Sami worked very hard to provide a stable environment for his children.
- Sami, çocukları için istikrarlı bir ortam sağlamak için çok sıkı çalıştı.
I'm sure I can speak French well enough to get by.
- Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.
I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
Emmanuel Macron is a staunch defender of the European Union.
- Emmanuel Macron, Avrupa Birliğinin sağlam bir savunucusudur.
I am a staunch supporter of linguistic purism.
- Ben dilsel sadeliğin sağlam bir destekçisiyim.
You should put safety before everything else.
- Her şeyden önce güvenliği sağlamalısın.
I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
He's good at fund raising.
- O, fon sağlamada iyidir.
Tom has a good firm handshake.
- Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
The barn was small, but it was strong.
- Ahır küçüktü ama sağlamdı.
Do you think this rope is strong enough?
- Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
He has a robust constitution.
- Onun sağlam bir yapısı var.
He is a robust young man.
- O sağlam genç bir adam.
Tom has a cast iron stomach. He can eat just about anything.
- Tom'un sağlam bir midesi var. İstediği şeyi yiyebiliyor.
All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
Secure the garage door.
- Garaj kapısını sağlama alın.
He is a man of firm character.
- O, sağlam karakterli bir adamdır.
Grant refused to give them a firm promise.
- Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.
Sami's locks were still intact.
- Sami'nin kilitleri hala sağlamdı.
The house survived the landslide intact.
- Ev, heyelanı sağlam atlattı.