O, akrabaları ile aynı fikirde değil.
- He disagrees with his relatives.
O, ayrılmadan önce akrabalarının kucakladı.
- He embraced his relatives before he left.
Saatin kaç olduğu göz önüne alındığında, süpermarket nispeten boştu.
- Considering what time it was, the supermarket was relatively empty.
O nispeten hızlı konuşur.
- She speaks relatively quickly.
Bilgisayarlarla ilgili iş yaparım.
- I do work related to computers.
İngilizce ve Almanca iki ilgili dildir.
- English and German are two related languages.
Gerçekten ilişkiniz var mı?
- Are you guys really related?
O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the United States.
Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.
- I think you're reading too much into John's relationship with Jane.
Bir ülke tarafından üretilen kağıt miktarı onun kültürel standartlarıyla yakından ilişkilidir.
- The amount of paper produced by a country is closely related to its cultural standards.
Galce, Kornişce ve Bretonca'nın hepsi yakından ilişkilidir.
- Welsh, Cornish and Breton are all closely related.
Einsteine göre her şey göreceli.
- According to Einstein, everything is relative.
Hayatta her şey görecelidir.
- Everything in life is relative.
Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.
- You can use a psychrometer to measure relative humidity.
Tüm akrabalarım bu şehirde yaşıyor.
- All my relatives live in this city.
O, akrabalarıyla birlikte kalıyor.
- He is staying with his relatives.
Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
Tom benim yakın bir akrabam.
- Tom is a close relative of mine.
Para tahvil piyasaları diğerlerine nazaran sakin.
- Currency and bond markets are relatively calm.
Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
- The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
Bu yer görece düşük kirlilik düzeyine sahip gibi görünüyor.
- This place seems to have relatively low levels of pollution.
Kendimi görece şanslı kabul ediyorum.
- I consider myself relatively lucky.
Para tahvil piyasaları diğerlerine nazaran sakin.
- Currency and bond markets are relatively calm.
İki adam akraba değildi.
- The two men were not related.
Tom Mary ile akrabadır.
- Tom is related to Mary.
Onların ikisi arasındaki ilişkiler nasıl gidiyor?
- How are relations between the two of them going?
O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
- I don't see any relation between the two problems.
O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
- I don't see any relation between the two problems.
Tom'un Mary ile yakın bir dostluğu var.
- Tom has a close relationship with Mary.
Sami'nin, ailesiyle iyi bir ilişkisi vardı.
- Sami had a good relationship with his family.
Ailesi onun onunla olan ilişkisi onaylamadı.
- Her parents didn't approve of her relationship with him.
Onunla iyi ilişki kurabilirim.
- I can relate to that.
Tom'la nasıl ilişki kuruyorsun?
- How are you related to Tom?
Tom'la nasıl ilişki kuruyorsun?
- How are you related to Tom?
O benimle akraba değil.
- He is no relation to me.
O, onun uzak bir akrabasıdır.
- He is a distant relation of hers.
Bölge maden kaynakları açısından oldukça zengindir.
- The region is relatively rich in mineral resources.
Kimlik yere bağlıdır.
- The identity is related to the place.
Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.
- The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
Bu iki şey alakalı değil.
- Those two things aren't related.
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Ciddi bir ilişki ile ilgilenmiyorum.
- I'm not interested in a serious relationship.
İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
- If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
- Listen to the facts relative to the issue.
Everyone is related to their parents.
Gun-related crime.
This relation uses the customer's social security number as a key.
Yes, he's a relation of mine, but a only distant one.
Equality is a symmetric relation, while divisibility is not.
He was relatively successful.