I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
I wonder if it will be nice.
- Havanın güzel olup olmayacağını merak ediyorum.
He wrote a fine preface to the play.
- O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
I think it's the smart thing to do.
- Sanırım o yapmak için güzel şey.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
She was the fairest in the whole land.
- O bütün ülkenin en güzeliydi.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değildir.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.