güzelleşme

listen to the pronunciation of güzelleşme
Türkisch - Englisch

Definition von güzelleşme im Türkisch Englisch wörterbuch

güzel
{s} good

It smelled really good. - Gerçekten güzel koktu.

I am surprised that she refused such a good offer. - Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.

güzel
{s} lovely

We had a lovely meal. - Biz güzel bir yemek yedik.

What a lovely surprise! - Ne güzel bir sürpriz!

güzel
pleasant

It is very pleasant to cross the ocean by ship. - Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.

Today was a pleasant day. - Bugün güzel bir gündü.

güzel
{s} beautiful

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

güzel
pretty

I found at my elbow a pretty girl. - Yanı başımda güzel bir kız buldum.

My mother bought me a pretty dress this past Sunday. - Geçtiğimiz Pazar annem bana güzel bir elbise aldı.

güzel
nice

It must be nice to have friends in high places. - Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.

I hope it will be nice. - Havanın güzel olacağını umuyorum.

güzel
{s} fine

Effort produces fine results. - Çaba güzel sonuçlar üretir.

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

güzel
smart

It's the smart thing to do. - Bu yapılacak güzel bir şey.

Mary is not only beautiful, she's smart, too. - Mary sadece güzel değil, o akıllı da.

güzel
beauty

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon? - Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

Words cannot express the beauty of the scene. - Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.

güzel
likely

It is likely to be fine tomorrow. - Yarın hava muhtemelen güzel olacak.

güzel
handsome

The handsome prince fell in love with a very beautiful princess. - Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.

A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess. - Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.

güzel
beautifully

The actress was dressed beautifully. - Aktris güzel giyinmişti.

The trick worked beautifully. - Hile çok güzel çalıştı.

güzel
beautiful, good-looking, elegant; pretty, nice, lovely; good, fine; (hava) fine, pleasant, favourable; shapely; enjoyable; beautifully; well; nicely; beauty; beauty queen; Fine! Good! Well!
güzel
prettily
güzel
{s} well

Well, the night is quite long, isn't it? - Güzel, gece çok uzun, değil mi?

Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting. - Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.

güzel
{s} nifty
güzel
comely
güzel
the beautiful

The beautiful girl with black hair was in the park. - Siyah saçlı güzel kız parkta idi.

I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl. - Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.

güzel
delight
güzel
nicely

Tom was nicely dressed. - Tom güzel giyinmişti.

Tom is dressed very nicely. - Tom çok güzel giyinmiş.

güzel
dilly
güzel
enjoyable
güzel
wellfavored
güzel
sightly
güzel
favourable
güzel
(Argo) bad

I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better. - Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

güzel
spiffy
güzel
{s} well favoured
güzel
{s} beauteous
güzelleşmek
refine
güzel
treacly
güzel
sheene
güzel
charming

Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind. - Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.

güzel
dreamy
güzel
elegant

The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant. - Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon? - Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

güzel
(Konuşma Dili) bully for you
güzel
winsome
güzel
gaiiant
güzel
sharp

The most beautiful flowers have the sharpest thorns. - En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.

güzel
self sufficiency
güzel
well-favored
güzel
agreeable
güzel
well-favoured
güzel
delicate
güzel
(Argo) def

The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world. - Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.

Mary was definitely the prettiest girl at the party. - Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.

güzel
good-looker
güzel
delicious
güzel
grateful
güzel
good-looking

Mary is a good-looking woman. - Mary güzel bir kadın.

She said that she was good-looking. - O, güzel olduğunu söyledi.

güzel
rosy

She has beautiful rosy cheeks. - Onun güzel al yanakları var.

güzel
cherub
güzel
delightful
güzel
enviable
güzel
personable
güzel
gallant
güzel
glorious
güzel
bracing
güzel
shapely
güzel
graceful

She is beautiful, and what is more, very graceful. - O güzel ve ayrıca çok zarif.

Ice skating can be graceful and beautiful. - Buz pateni zarif ve güzel olabilir.

güzel
fair

Will it be fair in Tokyo tomorrow? - Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?

Life isn't fair, but it's still good. - Yaşam adil değil ama hala güzel.

güzel
grand

I have three beautiful granddaughters. - Üç tane güzel kız torunum var.

My grandfather goes for a walk on fine days. - Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.

güzel
princely
güzel
stunning

She is stunningly good-looking. - O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.

Mary is stunningly beautiful. - Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.

güzel
attractive

Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive. - Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.

She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful. - O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.

güzelleşmek
smarten
güzel
bully
güzel
dilly peach
güzel
prettier

My book is prettier than my friend's. - Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.

She is getting prettier and prettier. - Gittikçe güzelleşiyor.

güzel
nice looking
güzel
beautifull
güzelleşmek
to become good or excellent
güzelleşmek
to become beautiful
güzel
good, excellent, fine
güzel
bonny
güzel
good looking

This woman is very good looking. - Bu kadın çok güzel görünüyor.

That lady is very good looking. - O hanım çok güzel gözüküyor.

güzel
belle

Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast. - Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.

güzel
beautifully, well
güzel
sweet

Because you're a sweet and lovely girl. - Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.

The cheesecake tasted too sweet. - Peynirli kekin tadı çok güzeldi.

güzel
plummy
güzel
swell
güzel
beauty queen
güzel
ducky
güzel
pulchritudinous
güzel
beautiful, pretty
güzel
sapid
güzel
appealing

It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting. - Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.

güzel
goluptious
güzel
goodly
güzel
junoesque
güzel
goodlooking
güzel
copesetic
güzel
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

güzel
{s} well favored
güzelleşmek
blossom out
güzelleşmek
bloom
güzelleşmek
flourish
güzelleşmek
wax beautiful
güzelleşmek
beautify
Türkisch - Türkisch
Güzelleşmek işi
Güzelleşmek işi: "Boğaz bahçelerinin güzelleşmesi için büyük çabalar göstermiştir."- S. Birsel
(Osmanlı Dönemi) ABB
güzel
Hoşa giden, beğenilen, iyi, doğru bir biçimde
güzel
Pek iyi, doğru
Güzel
(Osmanlı Dönemi) BEHİYE
güzel
Görgü kurallarına uygun olan
güzel
Güzellik kraliçesi
güzel
Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi uyandıran
güzel
Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı
Güzel
cemile
Güzel
cıcık
Güzel
gökçe
Güzel
cemil
Güzel
(Osmanlı Dönemi) CEMİL
Güzel
(Osmanlı Dönemi) BÂHİR
Güzelleşmek
güzel olmak
güzel
Güzel kız veya kadın
güzel
Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran
güzel
İyi; hoş
güzel
Sakin, hoş (hava)
güzel
Sakin, hoş
güzel
Biçimindeki uyum ve ölçülerindeki denge ile hoşa giderek hayranlık uyandıran
güzel
Biçimindeki uyum ve ölçülerindeki denge ile hoşa giderek hayranlık uyandıran. İyi, hoş: "Güzel şey canım, milletvekili olmak!"- Ç. Altan
güzelleşmek
Güzel bir durum almak
güzelleşmek
Güzel bir durum almak: "Şişman, bacakları da eğri olmasa, eski Nadir Hanım'a bakarak çok güzelleşmiş denilebilir."- M. Ş. Esendal