düzlük

listen to the pronunciation of düzlük
Türkisch - Englisch
flatness
evenness
level
esplanade
flat
plainness, simplicity
smoothness, flatness, levelness; straightness; flat place, plain, level
floor
plain

The river meanders across the plain. - Nehir düzlükte menderesler çiziyor.

platform
fen
straight
smoothness, flatness, levelness
evenness, uniformity
plainness
flat place, level place, plain
(Coğrafya) plane
(Sinema) live stage
prairie
smooth
(Nükleer Bilimler) plateau
düz
smooth

If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day. - Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.

The opening statement went smoothly. - Açılış konuşması düzgünce gitti.

düz
plain

Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese. - Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.

She wore a plain blue dress. - O, düz mavi bir elbise giydi.

düz
straight

Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads. - Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.

Lidia has blonde straight hair. - Lidia'nın sarı düz saçları var.

düz
flat

She got a flat tire on her way home. - O eve giderken düz bir lastik aldı.

Its surface was as flat as a mirror. - Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.

düz
{s} even

Tom has been calling me regularly every evening. - Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.

Her birthday party will be held tomorrow evening. - Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.

düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases. - Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.

Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis. - Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.

düz
(Otomotiv) flat base
düz
flattened
düz
right

I can't think straight right now. - Şu anda düzgün düşünemiyorum.

Go along this street and turn right at the bank. - Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

Have you checked the oil level recently? - Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

düz
direct
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

aydaki karanlık düzlük
mare
düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

We were arguing on different planes to the last. - Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.

The plane rose sharply before leveling off as it left the coast. - Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

düz
forehand
düz
running
düzlükler
plains
enine düzlük
transverse plane
geniş yeşillik düzlük
(kuzey amerika) prairie
kayar düzlük
planing bottom
optik düzlük
optical flat
son düzlük
(yarış) homestretch
yüksek düzlük
terrace
ön düzlük
front porch