He saw at a glance that his daughter had been crying.
- O, kızının ağladığını bir bakışta gördü.
I could tell at a glance that something was wrong.
- Bir bakışta yanlış bir şey olduğunu söyleyebildim.
If looks could kill, I'd be dead by now.
- Eğer bakışlar öldürebilse, ben zaten şimdiden ölmüş olurum.
Tom doesn't like the way John looks at Mary.
- Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
Let's look at the problem from a different point of view.
- Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
I can understand your point of view.
- Bakış açınızı anlayabiliyorum.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
You have bedroom eyes.
- Davetkar bakışların var.
At first blush, Tom's suggestion seemed feasible.
- İlk bakışta, Tom'un önerisi mümkün görünüyordu.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
At first sight, he seemed kind and gentle.
- İlk bakışta, o nazik ve kibar görünüyordu.
I am looking at the matter from a different viewpoint.
- Ben bu konuya farklı bir bakış açısından bakıyorum.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
There are other aspects.
- Diğer bakış açıları var.
Let's look at the problem from a different point of view.
- Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
This is a valid point of view.
- Bu geçerli bir bakış açısıdır.
Her viewpoint is limited.
- Onun bakış açısı sınırlıdır.
From the viewpoint of tissue culture, the environment for this experiment should be more rigidly defined.
- Doku kültürü bakış açısından, bu deney için çevre daha katı bir şekilde tanımlanmış olmalıdır.
I've decided to approach the problem from another perspective.
- Soruna başka bir bakış açısından yaklaşmaya karar verdim.
We should consider the problem from a child's perspective.
- Problemi bir çocuğun bakış açısıyla düşünmeliyiz.
Culture plays a dynamic role in shaping an individual's character, attitude, and outlook on life.
- Kültür bir bireyin karakterinin, davranışının ve hayata bakış açısının şekillenmesinde dinamik bir rol oynar.
He has a very materialistic outlook on life.
- Onun hayata çok materyalist bir bakış açısı vardır.
We had lost the overview a long time ago.
- Biz uzun zaman önce genel bakışı kaybetmiştik.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
I'll look after the children while you go shopping.
- Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
He looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.
Tom lowered his gaze.
- Tom dik dik bakışını indirdi.
Tom lowered his gaze.
- Tom dik dik bakışını indirdi.