This house is about the same size as Peter's.
- Bu ev, Peter'inki ile aynı büyüklüktedir.
We arranged the books according to size.
- Kitapları büyüklüklerine göre düzenledik.
Neither gold nor greatness make us happy.
- Ne altın ne de büyüklük bizi mutlu eder.
He has a superiority complex.
- Onun bir büyüklük kompleksi var.
My brother is as large as I.
- Erkek kardeşim, ben kadar büyük.
The Sahara Desert is almost as large as Europe.
- Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.
It's been a long time since I visited my grandmother.
- Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
My house needs major repairs.
- Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
- Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.
- Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.
India was governed by Great Britain for many years.
- Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.
He broke his promise, which was a big mistake.
- Büyük bir hataydı ki, o caydı.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
You don't have to patronize me.
- Bana büyüklük taslamak zorunda değilsin.
These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it.
- Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.
It's been a long time since I visited my grandmother.
- Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
The huge building seemed to touch the sky.
- Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
He lives in a huge house.
- O, büyük bir evde yaşıyor.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
- İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
Write your name in capitals.
- Adını büyük harflerle yaz.
Write your name in capital letters.
- Adınızı büyük harflerle yazın.
A big title does not necessarily mean a high position.
- Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
He was big and handsome.
- O, büyük ve yakışıklıydı.
It seems the rural area will be developed on a large scale.
- Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.
It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale.
- Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.
He's three years older than I am.
- O benden üç yaş daha büyük.
Care has made her look ten years older.
- Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
- En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
Fatima is the eldest student in our class.
- Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.
Bigger is not always better.
- Daha büyük her zaman daha iyi değildir.
Tom is bigger than me.
- Tom benden daha büyük.
My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee.
- Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.
There are about 500 cattle on the ranch.
- Çiftlikte yaklaşık 500 büyükbaş hayvan var.
Tom rode a horse last week when he was at his grandfather's ranch.
- Tom büyükbabasının çiftliğindeyken geçen hafta ata bindi.
My oldest brother is single.
- En büyük ağabeyim bekardır.
She is not my mother but my oldest sister.
- O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
Tom's grandfather was a signal officer in the army.
- Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.
You must be more careful to avoid making a gross mistake.
- Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
My grandmother gave me more than I wanted.
- Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
Tom won a sizable amount of money.
- Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
- Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
Tom is taking a tremendous chance.
- Tom çok büyük bir risk alıyor.
The earthquake created a tremendous sea wave.
- Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
Tom's experience attracted considerable attention.
- Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.
The earthquake caused considerable damage.
- Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
These presents are really bulky.
- Bu hediyeler gerçekten büyük.
This box is too bulky to carry.
- Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
This is the most massive structure I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.
The castle was in dire need of major repairs.
- Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.
To our surprise, he won the grand prize.
- Bizim için sürpriz oldu, o büyük ödülü kazandı.
A prize was given in honor of the great scientist.
- Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.
He won a sizeable amount of money.
- O büyük miktarda para kazandı.
The concert was a rousing success.
- Konser büyük bir başarıydı.
Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start.
- Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
The Lake Van is the greatest lake of Turkey.
- Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.
Maternal love is greater than anything else.
- Anne sevgisi her şeyden daha büyüktür.
A fool always finds a greater fool to admire him.
- Bir aptal her zaman kendisine hayran olacak daha büyük bir aptal bulur.
I think Beethoven is the greatest composer who ever lived.
- Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.
The Lake Van is the greatest lake of Turkey.
- Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.
Tom's grandmother looks healthy.
- Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.
His grandmother looks healthy.
- Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.
The largest muscle in the human body is the gluteus maximus.
- İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.
How old is your elder son?
- Büyük oğlun kaç yaşında?
My elder son is Lech Zaręba.
- En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
A big fire broke out after the earthquake.
- Depremden sonra büyük bir yangın patlak verdi.
The new building is enormous.
- Yeni bina çok büyüktür.
He lives in an enormous house.
- O, çok büyük bir evde yaşar.
Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore.
- Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
He put up with the greatest hardship that no one could imagine.
- O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı.
She bought him a camera that was too big to fit in his shirt pocket.
- Ona, gömlek cebine sığmayacak kadar büyük bir kamera aldım.
You needn't have bought such a large house.
- Böylesine büyük bir ev almana gerek yoktu.
The flood did the village extensive damage.
- Sel köye büyük hasar verdi.
The earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
- Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.
Stars are big, because they're hot; when their fuel is exhausted, they collapse.
- Yıldızlar büyüktür, çünkü onlar sıcaktır; onların yakıtı bittiğinde, onlar çökerler.
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
- Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.