Tom and Mary arrived separately.
- Tom ve Mary ayrı ayrı geldi.
We moved here separately three years ago.
- Üç yıl önce buraya ayrı ayrı taşındık.
I like to take things apart to see what makes them tick.
- Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
He lives apart from his family.
- O, ailesinden ayrı yaşıyor.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
We'd like separate checks.
- Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
That's a distinct possibility.
- Bu ayrı bir olasılık.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
Don't put aside such an important detail.
- Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
Don't put aside such an important detail.
- Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
- Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
The class was divided into four groups.
- Sınıf dört gruba ayrıldı.
The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
- Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.
The buses in Montgomery were segregated.
- Otobüsler Montgomery'de ayrıldı.
The buses left one after another.
- Otobüsler art arda ayrıldı.
There also was another reason.
- Ayrıca başka bir nedeni vardı.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Sami spent more and more time apart from his wife.
- Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
I think we should spend some time apart from each other.
- Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Pay together or separately?
- Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?
Could you wrap this separately, please?
- Bunu ayrı olarak sarar mısınız, lütfen?